top of page
Yazarın fotoğrafıArif Aydin

KURANDA REENKARNASYON VAR MI?


reenkarnasyon kuranda var mı
kuranda reenkarnasyon var mı


Kur'an-ı Kerim'de Reenkarnasyon İnancı: Gerçeklik veya Yanılgı?

Merhabalar! Müslümanın kafasını kurcalayan ve çağımızda birçok insanımızın bir inanç konusu olarak gördüğü "acaba İslam'da da yeri var mı?" diye düşündüğü bir konuyu ele almak istiyoruz. Çünkü bu konu Türkiye'de ilahiyatçı yazarların gündemine de girdi ve üzerine müstakil makalelerde yazıldı. Konumuz, ruh göçü (diğer adıyla reenkarnasyon). Özel olarak Kur'an-ı Kerim'den reankarnasyon inancına bir yol çıkarmak mümkün mü, aslında bunu tartışacağız. Çünkü bu bize defalarca sorulan sorulardan birisidir. "Hocam, bu konudaki görüşlerinizi, tefsir alanında çalışan birisi olarak paylaşır mısınız?" diye istekler geldi. Biz de istedik ve bunun üzerine konuşalım. Konuşmamızın değerlendirme kısmı Kur'an-ı Kerim ekseninde gidecek. Fakat bunun öncesinde, ruh göçü neyin nesi, insanlık tarihine ve insanlığın gündemine ne zaman girdi gibi konulara dair de bir özet bilgi geçmekte fayda var diye düşünüyorum. İnsanlık tarihi ve ölüm, ölümden sonrası her zaman merak edilen konular olmuştur. Dinler bu soruya ve bu konulara cevap vermiştir. Bizim Sami gelenek içerisinde şekillenen dinler özellikle İslam, ölüm sonrasını "ahiret" diye izah etmiştir. Fakat bunun dışında başka dini gelenekler ölüm sonrasına dair farklı şeyler söylemişlerdir. Bunlardan birisi ruh göçü, reenkarnasyon. Reenkarnasyon, Fransızca bir tabir olup "yeniden bedenlenme" veya "yeniden beden yapısına girme" anlamına gelir. Bizim İslami kaynaklardaki karşılığı "tenasüh" kelimesidir. "Nesih" kökünden türetilmiş olup, bir halden başka bir hale intikal etme anlamını taşır. Burada kastedilen terimsel anlam şudur:

KURANDA REENKARNASYON VAR MI? :

Bir ruhun bu dünya düzleminde, zorunlu bir ahlak yasasına göre hareket ettiği ve sürekli olarak bir bedenden diğerine geçtiği, ölüm, yeniden doğum veya yeniden bedenlenme gibi bir döngünün var olduğu düşünülmektedir. Bu zincirin Hint geleneğindeki adı "samsara"dır. Bu zorunlu ahlak yasasına dayanan sebep-sonuç zincirine ise "karma yasası" denir. Bu terimler İslami tabirler değildir. İslami kaynaklarda yeniden bedenlenme fikri "tenasuh" olarak geçer. Bir diğer benzer inanç ise İslami kaynaklarda "hulul" olarak adlandırılır. Bu inanca göre, ilahi varlıklar insanlığı kurtarmak veya insanlığın kötü durumuna müdahil olmak için çoğunlukla insan suretinde, bazen de hayvan suretinde beden alır. Bazı aşırı gruplar ise bu inanca "hulul" inancı adını verir.


Hint geleneğinde bu inanca benzer bir inanç da vardır ve buna "avatar" denir. İlahi veya tanrısal varlıkların insanlığın kötü durumuna müdahil olmak veya insanlığı kurtarmak için farklı suretlere bürünmesi şeklinde açıklanır. Hristiyanlıkta ise İsa'nın tanrının bedenleşmiş hali olduğu inancı vardır. Tüm bunlar "hulul" inancıyla ilişkilidir. Hint geleneğindeki adı ise "avatar"dır.


Ancak bu inancın insanlık tarihindeki kökeni düşünüldüğü kadar eskiye gitmez. Örneğin, Hint dini geleneğinde, Vedalarda bu inanca pek rastlanmaz. Bu inanç, genellikle M.Ö. 1300-800 yılları arasında tarihlendirilen kaynaklarda ortaya çıkar. Eski Mısır ise çok eski ve kadim bir geleneğe sahiptir.


Eski Mısır'da, milattan önce 3. binyıla ait olan Ölüler Kitabı'nda bu inanca pek rastlanmaz. Daha çok ölümden sonra ruhların hikayesi anlatılır. Milattan önce 500'lü yıllarda ise bu inancın ortaya çıktığı görülüyor. Eski Türklerde de "elbise ya da don değiştirmek" şeklinde bir tabir olduğunu belirtiyorsunuz. Bu, şamanlar veya önemli şahsiyetlerin ruhlarının bedenlenerek tezahür ettiği anlamına gelebilir. Araplarda da bazı şiirlerde öldükten sonra başlarında bir baykuşun feryat ettiği gibi ifadelere rastlanır, ancak ruh göçü veya ruhsal evrim gibi bir inançtan söz etmek pek mümkün görünmez.


Yahudi geleneğinde, özellikle Kabala'da mistik Yahudilikten kaynaklanan bir inanca rastlanır, ancak Ortodoks Yahudilikte reenkarnasyon inancı reddedilir. İslam'a gelince, kelam alimleri bu inancı kesinlikle reddederler ve hatta küfür olarak değerlendirirler. Ancak heterodoks veya farklı mezhep ve fırkalara ait grupların bu inancı benimsediği bilinir. Örneğin, Gül Taşıyanlar olarak bilinen grup, Hz. Ali'yi tanımayanların börtü böcek veya hayvan şeklinde yeniden bedenlenmelerine inanır. Bektaşi geleneğinde de benzer bir inanç vardır, Adem'den Hacı Bektaş'a kadar olgunlaşmış ruhların Hz. Ali'ye ve oradan Hacı Bektaş'a kadar yeniden bedenlenmelerle kendini gösterdiği şeklinde ifade edilir.


Kur'an'a baktığımızda, ruh göçü temasıyla ilgili hiçbir kaydın olmadığını belirtmek önemlidir. Hadislerde de ruh göçü dairesiyle ilgili hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Bu nedenle, Hz. Peygamber'in döneminde mevcut olmayan bir konu hakkında konuşmadığı sonucuna varabiliriz. Bu, ruh göçü gibi bir inancın onun gündeminde yer almadığı anlamına gelir.


Hadis kayıtlarında Hz. Peygamber'in bu konuya dair herhangi bir beyanının bulunduğuna şahit olmuyoruz. Gelgelelim, Kur'an-ı Kerim'e biliyorsunuz, ölüme, ölümden sonra dirilmeye, Kıyamet gününe ve genel olarak ahiret âlemine dair yüzlerce, binlerce ayet var. Dolayısıyla, bu ayetlerden acaba tenasüp inancı veya ruh göçü inancı veya reenkarnasyon inancı çıkarılabilir mi, veya Kur'an-ı Kerim buna olumlu bakacak bir perspektif koyar mı? Bizim önümüze bununla ilgili olarak deliller sunan çalışmalar yapıldı, Türkiye'de müstakil olarak. Bunların bir kısmı hayati değil, sadece çaycılar gibi, ruhçuluğa göre Kur'an öğretsin gibi. Yani ruhçuluk veya spiritüalizm açısından baktığınızda, Kur'an nasıl okunur, bu zatlara göre Kur'an-ı Kerim'in gerçek anlamını yakalayamamış, özellikle reenkarnasyon konusunda bilgi eksikliği olan, kafası da pek çalışmayan müfessirler bu konuyu maalesef atlamışlar ve Kur'an-ı Kerim'den reenkarnasyona dair en ufak bir ima ve işaret bulunduğuna dair en ufak bir şey söyleyememişler gibi bir şeyden bahsederler. Bunlara göre, Kur'an-ı Kerim'de nereden baksanız 60 küsur ayet veya 60 civarına ayet doğrudan veya dolaylı olarak tenasüpten, yani reenkarnasyondan bahsetmektedir. Hakikaten öyle midir, şimdi gel gelelim, bu meseleyi bir tartışalım, bakalım. Bunlar hangi ayetleri delil gösteriyorlar, özellikle Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen dirilme, yani ölümden sonra dirilme ayetlerinin tamamı bu zatlara göre yeryüzünde ölme ve yeryüzünde yeniden dirilme anlamına gelmektedir. İkincisi, bu çerçevede mesela Bakara Suresi'ni ele aldığımızda, işte o sığır kıssası, inek kıssasından tutun da Üzeyir aleyhisselam ile ilgili olduğu düşünülen ayette ki o muhtemelen büyük ihtimalle Hezekel peygamberin hikayesidir. Hani ölmesi, ondan sonra uzun bir süre sonra dirilmesi, efendime söyleyeyim, hayvanının kemiklerinin çıkmış olması ama yemenin bozulmamış olması gibi anlatılar. Bütün bunlar Hz. İbrahim'in dört kuş misali ile ilgili anlatılan kıssası, hepsi. Ama hepsi, bu zatlara göre reenkarnasyona işaret ediyor, bu konuda."


"Süleyman Ateş Hoca da reenkarnasyonla ilgili müstakil bir eser yazdı. Hatırladığım kadarıyla, şöyle bitiriyor: 'Ya kesin olarak yok da demeyelim, çünkü çok köklü bir iddia, çok köklü bir inanç. Yarın olur da bu bilimsel açıdan da doğrulanırsa, o zaman Kur'an-ı Kerim'in söylediği boşa düşer. Gel, biz ne var diyelim, ne yok diyelim, mesafeli duralım. Olabilir de diyelim, olmayabilir de diyelim, orta bir yerde duralım' şeklinde. Yaşar Nuri Öztürk'ün de bu yönde sıcak reenkarnasyonu olumlayan ve Kur'an'la referanslandıran çalışmaları olduğunu biliyoruz. (14:21)


Öncelikle kanaatimizi söyleyeyim, sonra da gerekçelerini arz edeyim. Benim 40 yıllık Kur'an-ı Kerim'e emek vermişliğim çerçevesinde Kur'an'dan konuşursak, Kur'an-ı Kerim'den reenkarnasyona zerre kadar, zerre miskal yol çıkarmak, cevaz alanı yaratmak mümkün görülmemektedir. Neden derseniz, özellikle bu reenkarnasyonun fikir altyapısını oluşturan kadim gelenek olarak Hint dinlerindeki genel bu karma samsara inançları üzerinden yürürsek, reenkarnasyonun kendisine onay verilebilmesi için şu şartların yerine gelmesi lazım:


Bir zatiyeti olmayan bir Allah'a inanacaksınız. Yani personalitesi olmayacak. Dolayısıyla, Allah ya da Tanrı ile evren arasında ayrılmaz bir bağ bulunacak, yani kozmoloji anlayışınızla biraz panteistik olacak, evrenle Allah'ı birbirinden ayırt edemeyeceksiniz. Personeltesi olmayan ve evrenle iç içe geçmiş olan bir Tanrı ve kozmoloji inancı, ister istemez kainata, insana ve tarihe müdahil olmayan sıcak dokunuşu bulunmayan, dolayısıyla peygamber vahiy gibi müdahaleleri olmayan bir Tanrı inancı. Tanrı var, fakat alemla irtibatı yok.


Mutlaklaştırılmış, biraz Platon'un 'mutlak bir dediği' şeye benzeyen bir Tanrı fikrine böyle inanmak zorundasınız. Ama Kur'an-ı Kerim'den konuşursak, şayet Kur'an tarihe, topluma, insan hayatına sürekli müdahil oldu ve sayısız fiili sıfatının bulunduğu gerçeği ile karşılaşırız. Yaratmak gibi, yönetmek gibi, hak da ona aittir, emri de ona aittir. Ayettir, Kur'an'dan konuşuyoruz."



Kur'an'ın kendi öğretisini kendi içinde tartışabilirsiniz, ancak Kur'an'ı merkeze koyarak reenkarnasyonu tartışırsak, Kur'an'dan buna yol çıkar mı, çıkmaz mı konuşuyoruz. Çıkmaz dedik, çünkü Kur'an'daki Allah müdahil bir Allah'tır ve mutlak olan, personalitesi bulunmayan, zatiyeti olmayan bir varlık olarak tasvir edilir. Dolayısıyla, kainata ve aleme herhangi bir müdahalede bulunmayan bir Allah fikrini Kur'an açısından onaylamak mümkün görünmemektedir. İkinci olarak, Kur'an-ı Kerim'de alemin Allah'ın yarattığı bir şey olduğu ve alemin Allah'tan ayrıldığı mutlak bir ayrışma vardır. Alem, Allah ile olan kopmaz ilişki veya ayrışmazlık durumunu reenkarnasyon düşüncesinde bulamazsınız. Çünkü Kur'an'da "hâl" demek, Allah'tan gayri her şey demektir, ancak Allah ondan bağımsız bir varlıktır. Ayrıca, reenkarnasyon inancında, "Ne ekersen onu biçersin" yasası bulunur. Bu, geçmiş hayatınızda yaptıklarınızın bir sonraki bedenlenmede cezasını çektiğiniz anlamına gelir. Oysa Kur'an-ı Kerim'de, Allah'tan bağımsız bir ahlak yasasının olduğu görülmez. Bunun dışında, Kur'an-ı Kerim'de insanın ferdi bir bütünlüğü vardır. Bu bütünlük, nefs olarak ifade edilir ve ruhu, bedeni içerir. Kur'an-ı Kerim'e göre insan, ruh ve bedenin birliğinden oluşur. Aslında, ruh ile beden arasında bir dualite yoktur. Bu dualitenin, gazaliden sonra gelen dönemde netleştiğini söyleyebiliriz. İslam öncesi Arap şiirinde ve hatta peygamber dönemine ait bazı rivayetlerde ruh ve beden gibi unsurlardan bahsedilse de, İslam inancında bu konunun Gazali sonrasında netleştiği görülür. Genellikle İsra Suresi'ndeki "Ruhumun emr-i Rabbi" ayeti, insanda can olarak ifade edilen, bilinç olarak ifade edilen soyut bir varlıkla ilişkilendirilerek yorumlanır. Ancak, bu ayetin uzaktan veya yakından bizim genel olarak bildiğimiz ruhla bir ilişkisi bulunmamaktadır. Oradaki ruh genellikle "Ruhan bin emrina" olarak adlandırılır ve Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde ruhun Kudüs olarak bilinen bir varlık olduğu belirtilir. Kur'an-ı Kerim'de Ruhul Eminler cimriyle gönderme yapar ve bu da vahiyle ilişkilidir. Dolayısıyla, burada sorulan soru, vahiy meleği ve vahyin mahiyetiyle ilgilidir. Yani, bu melek, vahyi sana getiren varlık, neyin nesidir ve nasıl iletişim kurar, bunun hakkında bize bilgi verir misin?


Yoksa insandaki bu canlılığı, hayatiyeti sağlayan soyut cevher olarak ruhtan sorulmamıştır. Oysa reenkarnasyon inancında çok katı bir ruh-beden dualitesi vardır. Ruh ölümsüzdür, beden ise ölümlüdür. Bunun dışında, bu inançta dünya hayatı tamamen bir hayalden ibarettir, bir yanılgıdır. Oysa Kur'an-ı Kerim'de dünya hayatı bir yanılgı değildir. Müşrikçe yaşanılan, kafirce yaşanılan ahirete bundan ölümden sonrasının olmadığına inanarak yaşanılan hayat elbette zemmedilmiştir. Bu çerçevedeki dünya hayatı, dünyevi hayat Kur'an'da oyun ve eğlence diye tanımlanır. Ama bunun dışında, Allah'ın kendisine yönelik talimatlarını, emirlerini, yasaklarını dikkat kesilerek yaşanan hayat kesinlikle değerlidir. Kur'an-ı Kerim hatta şunu söyler: insanlık ve bu insanlığın Allah'la muhatap oluşunda zemin teşkil eden bu dünya, cenab-ı Hakk'ın sonsuz yatırımına konu olmuştur. Bu kadar yatırım yapılan bir varlık alanını hayal saymak, hiç saymak, yok saymak mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim'in dünyevi hayata pesimist gibi görelim tanımlamaları ve hayat-ı hayatın kendisine, dünyada yaşanan hayata değil, yaşanan hayatın keyfiyetine, niteliğine, mahiyetine ilişkin tanımlamalardır. O zaman aksi düşünürse, Hz. Muhammed'in varlığı da beyhudedir, peygamberler hikayedir, insanın bu dünyadaki inancı uğruna ahlakı, erdem uğruna bütün çabaları da beyhudedir, bunlar boş işlerdir demek gerekecektir. Bu açıdan bakıldığında da dünyayı hiç sayan o karma yasası ve reenkarnasyon öğretisiyle Kur'an-ı Kerim'in öğretisini buluşturmak hiç ama hiç mümkün değildir. Kur'an-ı Kerim'de insan genellikle bu bütünlük içerisinde edin, yani ruh-beden dualitesi olmayan bütünlük içerisinde olduğu için hatıra ve hafıza, bilinç bütünlüğü vardır. Bu bütünlük korunarak öbür dünyada hesap sorulacaktır. Yani insanoğlu ferdi olarak dünyaya geldiği gibi ferdi olarak Allah'ın karşısına çıkacaktır. Ayetler çok açık net böyle söylemektedir ve çıktıklarında geçmişte dünyada yaşadıkları hayatı tek tek hatırlayacaklardır. Ayrıca hatıra kayıtları da tutulmuştur. Amel defterleri diye Kur'an-ı Kerim'e göre konuşuyoruz. Oysa reenkarnasyon inancında hatıra ve hafıza bütünlüğü yoktur. Bundan önceki hayatımdaki ruh, yeniden bedenlendiğinde bir cezai mekanizma veya yaptırım veya bir ruhi tekamül sağlaması sürecinde yeniden bedenleştiğinde geçmiş hayatını, hafızasını, hatıra bütünlüğünü hatırlamamaktadır. Dolayısıyla şöyle bir sorun çıkmaktadır: Önceki ruhla sonraki bedende bedenleşen ruhun özdeşliğini kim ispat edecektir?


Evet, verdiğiniz yazıdaki noktalama işaretlerini düzelttim ve bazı yazım hatalarını düzelttim. İşte düzeltilmiş hali:


"Evet, birtakım insanı tecrübelerden hareketle, sözgelimi Dejavu dediğimiz tecrübeler veya özellikle çocukların hipnoz etkisi altında geçmiş yaşamlarından bir takım anılarını aktardığı rivayetleri veya antibatiler, sempatiler gibi bazı insanları görürsünüz hoşlanmazsınız bazılarını görürsünüz içiniz ısınır veya insanın tuhaf fobileri vardır. Bütün bunları peş peşe dizdiğinizde, bakın, bunların hepsi reenkarnasyona işaret eder diye bir takım akli gerekçeler de var. Oysa bunların dünya kadar psikolojik analizleri vardır. Etki altında kalmadır, geçmiş yaşamı yani ne ararsanız bunların binbir çeşit psikiyatrik veya psikolojik izahı yapılabilir. Bunların üzerinden koskoca bir reenkarnasyon teorisi inşa edilemez. Bunun da ötesinde reenkarnasyonun aslında ortaya çıkmasının sebebi insanoğlunun tarih boyunca canını yakan, hala da cevap arayan, yani bu kadar yeryüzünde kötülük ve nerede adalet teorisi. Yani bizim teorise diye ifade ettiğimiz kötülük sorunudur, kötülük sorununun bu şekilde ancak izah edilebileceği düşünülmektedir ve buna çözüm yolu olarak herhalde bu reenkarnasyoncu ortaya çıkmış olsa gerek. Çünkü bakıyorsunuz, adamın nitelikleriyle içinde bulunduğu durum arasında derin bir çelişki var. Bu çelişkiyi izah edemiyorsunuz. Biri ya bal içinde yaşıyor, sağlık sıhhat, zenginlik içinde, öbür insan bütün çabasına, direnmesine ve ahlaka rağmen sefalet içinde yüzüyor. Bu neyin nesidir? Buna hangi adalet kriteri, ilahi adalet bize açıklayabilir ki gibi sorulara cevap verme bağlamında geliştirilmiş bir şeydir. Ama bunun mantıksal bir çelişki içeren bir teoridir. Sözgelimi, evet, bu farklılıkları, diyelim ki siz insanın daha önceki suçlarına, cürümlerinin cezalarını çekmesi için ve aynı zamanda olgunlaşma sürecini kemale erdirmesi için yeniden bedenlendi diyorsunuz. Peki, farklılıkları böyle gerekçelendiriyorsunuz. Peki, en baştaki farklılığı ne ile gerekçelendireceksiniz? Yani ilk oluşta, ilk varoluşta. Çünkü bir şeyin bir başlangıç evresi var, ilk farklılık ne ile ilişkilendirilecektir? Bir şeyin ilki vardır, yani evet. Dolayısıyla, bu açıdan bakıldığında, bu teorinin bu farklılıkların temelini ilk varoluşa götürdüğünüzde, ne ile açıklayacağımız sorusuna da henüz tatmin edici bir cevap bulabilmiş değildir. Dedik ki Kur'an-ı Kerim'de, hafıza ve hatıra bütünlüğü ile insan yarın ahirette huzura çıkacaktır ve geçmiş hayatını tümden hatırlayacaktır. Ama gel gör ki bu inançta karmik yasaya göre, ahlak yasasına göre, o yaptıklarınız sebepler, bu sonucu doğurdu. Yani bu bedenleşmeyi doğurdu derken, neden yeniden bedenleşen ruh önceki hayatındaki ne yapıp ettiğini hatırlamamaktadır? Ayrıca, bedensel bütünlüğün devamlılığı da yoktur. Oysa Kur'an-ı Kerim'de bedensel bütünlük ve kimlik bütünlüğü korunmuştur. Kimlik bütünlüğü, yani öbür dünyaya çıktığında kişi geçmiş hayatındaki kimliğiyle konuşacak ve yaptıklarını hatırlayacaktır."


Verdiğiniz metindeki noktalama işaretlerini düzelttim ve metni düzenledim. Aşağıda düzeltilmiş metni görebilirsiniz:


"Oysa reenkarnasyonda, duruma ve seviyeye göre bakıyorsunuz. Önceki hayatında insan olarak bedenlenen ruh, sonraki hayatta böceğe dönüşebiliyor, hayvan suretine verilebiliyor. Yani bedensel bir varlığın devamı da yok. Peki, kalıtsal genetik aktarımları nasıl izah edeceğiz? Bu reenkarnasyon sürecinde, anne babadan ve ata ecdat geleneğinden aldığımız kalıtsal genleri taşıdığımız özellikleri reenkarnasyonda hangi çerçeveye oturtacağız, nasıl izah edeceğiz? Bu da ayrı bir soru. Bu akli gerekçeleri geçtim, asıl soru Kur'an-ı Kerim'de kişinin dünyadaki hayatını hatırlıyor olması. Asıl konu burası ve cenab-ı Allah'ın huzurunda hesap vereceği günde o geçmiş hayatıyla huzura çıkması ve o bilincini, kimliğini korumasıdır. Öbür tarafta böyle bir bilinç koruma söz konusu değildi şimdi.


Aslında Kur'an-ı Kerim'de en çok delil gösterilen, yaklaşık 60 tane ayet var. Ama bir kenara bırakalım, delil gösterilen iki ayet var. Hatta tek bir ayet var, o da Mümin suresinin 11. ayeti. Müşrikler dedi ki: 'Rabbena, Ey Rabbim, sen bizi iki kere yaşattın, iki kere öldürdün, iki kere dirilttin.' Hemen tenes ne burayı alıyorlar? Bakın, iki kere ölüm var, iki kere dirilme var. Doğru, burayı reenkarnasyona bağlıyorlar, ama reenkarnasyonda 2, 3, 5 gibi bir sınır, tahdit yok. Döngü var, çark var, samsara çarkı yani. Evrensel ruha intikal edinceye, ona ulaşıncaya yani bırakmana ve onda fena fil bırakman oluncaya, yani Nirvana'ya erinceye kadar döngü çark devam edecek. Oysa burada ikiden söz ediyor, üçte demiyor, başka bir şey daha söylüyor.


Sağ taraf mı diye başlıyor, biz rubina ayetin devamını okuyoruz. Biz günahlarımızı itiraf ediyoruz. Bir hafıza var, bir hatıra var, bir geriye dönük bilinci, hatırlama var. Öbür tarafta böyle bir şey olmadığını kaç defa söyledik. Yani ikiden söz ediyor, öbür tarafta iki, üç, beş, sekiz, dokuz, bunun sayısı belli değil.


Gel gelelim kelime analizine. Bu ayetlerden reenkarnasyon çıkaranlar, müfessirleri ithamla bulunuyorlar. Kafaları çalışmamış, bilgi noksanlıkları varmış diye. Ama bu ayetleri reenkarnasyona göre yorumlayanlar da kusura bakmasınlar, ama zırh cahilin önde gidenleri olarak tanımlamayı hak ediyorlar.


Ayetlerin kafasını gözünü darmadağın ediyorlar ve aynı zamanda, yani bundan böyle bir sonuç çıkarmakla, erkek erkeğin bir doğum yapmasına ne kadar mümkünse, Mümin Suresi'nin 11. ayetten reenkarnasyon inancı çıkarmak da ancak o kadar mümkün olabilir.


"Oysa reenkarnasyonda, duruma ve seviyeye göre bakıyorsunuz. Önceki hayatında insan olarak bedenlenen ruh, sonraki hayatta böceğe dönüşebiliyor, hayvan suretine verilebiliyor. Yani bedensel bir varlığın devamı da yok. Peki, kalıtsal genetik aktarımları nasıl izah edeceğiz? Bu reenkarnasyon sürecinde anne-babadan ve ata ecdat geleneğinden aldığımız kalıtsal genleri taşıdığımız özellikleri reenkarnasyonda hangi çerçeveye oturtacağız, nasıl izah edeceğiz? Bu da ayrı bir soru. Akli gerekçeleri geçtim, asıl soru Kur'an-ı Kerim'de kişinin dünyadaki hayatını hatırlıyor olması. Asıl konu burası ve Cenab-ı Allah'ın huzurunda hesap vereceği günde o geçmiş hayatıyla huzura çıkması ve o bilincini, kimliğini korumasıdır. Öbür tarafta böyle bir bilinç koruma söz konusu değildi. Şimdi aslında Kur'an-ı Kerim'de en çok delil gösterilen o 60 tane civarında ayeti bir kenara bırakalım, delil gösterilen iki ayet var. Hatta tek ayet var, o da Mü'min Suresi'nin 11. ayeti. Müşrikler dedi ki: 'Rabbena Ey Rabbim, sen bizi iki kere yaşattın, iki kere öldürdün, iki kere dirilttin.' Hemen tenes ne burayı alıyorlar. Bakın, iki kere ölüm var, iki kere dirilme var. Doğru, burayı reenkarnasyona bağlıyorlar, ama reenkarnasyonda 2-3-5 diye bir sınır, tahdit yok. Döngü var, çark var, samsara çarkı yani. Evrensel Ruh'a intikal edinceye, ona ulaşıncaya, yani bırakmana ve onda fena fil bırakman oluncaya, yani Nirvana'ya erinceye kadar döngü çark devam edecek. Oysa burada ikiden söz ediyor, üçte demiyor, başka bir şey daha söylüyor. Sağ taraf mı diye başlıyor, biz rubina ayetin devamı: 'Biz günahlarımızı itiraf ediyoruz.' Bir hafıza var, bir hatıra var, bir geriye dönük bilinci hatırlama var. Öbür tarafta böyle bir şey olmadığını kaç defa söyledik. Yani ikiden söz ediyor, öbür tarafta iki, üç, beş, sekiz, dokuz; bunun sayısı belli değil."


"Gel gelelim kelime analizine, bu ayetlerden reenkarnasyon çıkaranlar müfessirleri ithamla bulunuyorlar ve kafaları çalışmamış. Bilgin noksanlıkları varmış diye, ama bu ayetleri reenkarnasyona göre yorumlayanlar da kusura bakmasınlar, ama zırh cahilin önde gidenleri olarak tanımlamayı hak ediyorlar.


Ayetlerin kafasını, gözünü darmadağın ediyorlar. Ve aynı zamanda, yani bundan böyle bir sonuç çıkarmakla, erkek erkeğin bir doğum yapmasına ne kadar mümkünse, Mümin Suresi'nin 11. ayetten reenkarnasyon inancı çıkarmak da ancak o kadar mümkün olabilir. Evet, dediğimiz, "bizi iki kere öldürdün" dediğiniz ayet, Kur'an-ı Kerim'de ölüm kelimesi yokluk, yani varlığa çıkmama anlamında da kaç yerde kullanılır. Kur'an-ı Kerim'de ölüm, varlık öncesi durum demektir. Aynı zamanda "yoktunuz" demek, keyfe tekfuruna billah, Bakara Suresi.


Allah'ın, "nasıl inkar edersiniz ki?" ve "küntü menbaı, siz ölüydünüz, sonra sizi diriltti, sonra öldürecek, sonra yeniden diriltecek" mealindeki ayet ve tüm emmaaten, "siz ölüydünüz. Burası siz yoktunuz, sizi var etti, varlık alanına çıkardı." "Merk" kelimesinin anlam ve kullanımına bakın dostlar, arkadaşlar. Arap dilinin bir gelene, bir semanti, bir anlam dünyası vardır. Bu böyle üstünkörü, "suyunun suyu" diyebileceğimiz meallerden bulduğunuz anlamlarla kurtarılabilecek. Bunların üzerine kocaman kocaman doktrinler üretilecek bir iş değil. Bu iş, bir dilin 1400 yıllık oluşmuş bir anlam deryası var ve bu dilin bugünkü kullandığımız kelimelerin, tabi 1400 yıl önceki Arap geleneğindeki bir anlamı var. Bakın, bugün size hukuk metinlerini okutsak, 1920'li Türkiye'nin gazetelerini okutsak, başka bir dili Latince okunmuş gibi gelir. Oysa Türkçe, Osmanlıca Türkçesi, 60-70 senede bir dilin geçirdiği evrim, kelime evrimi sizi bugün bin bambaşka bir dille karşı karşıya kalmış gibi hissettirirken, 1400 yıl öncesindeki bir kelime hazinesi olan kitabın nasıl oluyor da kafanıza göre bu anlama gelir diyebiliyorsunuz? Bunu yapma hakkınız yok sizin. Bu açıdan bakın ve kültür müfaaten, yani varlık alanında yoktunuz, sizi varlık alanına çıkardı. Bu dünyada yaşayacaksınız, öleceksiniz, sonra da dirilteceksiniz. Bu ayetin bu anlama geldiğini gelin başka bir yerden de ispat edebilir Kur'an-ı Kerim'de, siz dünya yaşam fani ölüm ve ondan sonra tekrar diriliş, ahirette hesaba çekilişten başka bir doktirin hiç duydunuz mu."



Kuran'ın başından beri anlattığı bu dünya var, ama gelip geçici bir sonu da var ve bu dünyanın sonunda da dirileceksiniz. Bu dünyada yaptığınız her şeyin hesabını burada vereceksiniz. Bundan başka bir doktoru hiç gördünüz ve görmediniz. Buna göre kalkıp da "Emette nesne bizi iki kere dirilttin, iki kere öldürdüğüne" siz nasıl kalkıp da reenkarnasyon inancına buradan geçit verebilirsiniz diye? Ayrıca, bir şey söyleyeyim, ayeti kerime böyle bir kozmozla, evrenle iç içe gelmiş, geçmiş panteist bir tanrı tasavvurunda izah edilebilecek bir ayet değil. "Rabbena" diye karşılarında bir Tanrıya, bir Allah'a sesleniş var. Allah var, merkezde. Muhatap Allah konuşuyor, fiili bir sıfatta bulunuyor, hitap ediyor. Allah ile konuşan bir kul var. Ayrıca, reenkarnasyon bütün insanlık için bir hikaye. Oysa Kur'an-ı Kerim'de "bizi şöyle diriltti, böyle öldürdün" gibi ayetlerin çoğu, bize bir mühlet versen de geri dönsek diye, hani Müminun suresinde diyor, onların önünde geri dönmelerini öldükten sonra engel vardır şeklindeki ifadelerin yüzde doksanı belli bir kitle ile ilgilidir. O da müşrik ve kafir kitlesiyle ilgilidir. Dolayısıyla, sizin reenkarnasyona ilişkin delil gösterdiğiniz ayetler, insanlığın tümünü kuşatan insanlıkla alakalı bir durumu, bir ontolojik durumu anlatmıyor. Bir ahlaki, inançsal bir durumu anlatıyor ve belli bir inanç grubunu, yani ehli küfür kitlesine yönelik bir tehdit ayeti, bir ikaz ayetinden bahsediyoruz. Siz, belli bir zümreyi tehdit ayetini getirip, insanlığın ontolojisine dair bir doktrin inşa ediyorsunuz. Varoluşuyla ilgili olarak, o açıdan bakıldığında, Kur'an-ı Kerim'den reenkarnasyona zerre kadar izin çıkmamaktadır. Evet, Kur'an-ı Kerim'in çünkü merkezinde Allah vardır ve bu Allah, Kur'an'ın beyanlarına göre konuşan, yaratan, yöneten, müdahil olan bir Allah'tır. Evet, Allah tasavvurunu ayrıca tartışabiliriz. Kur'an merkezinden konuşursak, reenkarnasyona Kur'an-ı Kerim'den hiçbir şekilde destek çıkmamaktadır.

Bu yazı İlahiyat profesörü Sayın Mustafa Öztürk 'ün Reenkarnsayon hakkındaki youtube videosundaki bilgilerinden derlenmiştir

22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page