top of page

Astrolojide Deprem Göstergeleri


Türkiye Depremleri ve Astrolojik Gösterge Analizi
Türkiye Depremleri ve Astrolojik Gösterge Analizi


Türkiye Depremleri ve Astrolojik Gösterge Analizi


Türkiye coğrafyasında son yüz yılda meydana gelen büyük depremler, gerek bilimsel çevrelerde gerek astroloji camiasında merak konusu olmuştur. Astrolojik açıdan, gezegenlerin konumları ve birbirleriyle yaptıkları açılar (özellikle kavuşumlar, kareler ve karşıtlık gibi sert açılar) bu gibi büyük doğal afetlerle ilişkilendirilmeye çalışılmıştır. Özellikle Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton gibi dış gezegenlerin zorlu açıları, Güneş ve Ay tutulmaları (Ay düğümleri ekseninde gerçekleşen tutulmalar), bazı sabit yıldızların etkileşimi ve hatta asteroidlerin (örn. Hidalgo, Damocles, Typhon vb.) önemli noktaları tetiklemesi, büyük depremlerin astrolojik habercileri olarak incelenmektedir. Bunun yanı sıra, astrolojinin “karmik” yani ruhsal yaklaşımı da bu afetleri kadersel döngüler ve ruhsal dersler bağlamında ele alır.

Öte yandan, akademik ve istatistiksel çalışmalar ise bu tür gökyüzü olayları ile depremler arasında somut bir korelasyon olup olmadığını araştırmıştır. Genel bilimsel kanı, gezegen dizilimlerinin doğrudan deprem tetiklemediği yönündedir (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...). Yine de bazı araştırmacılar, belirli dizilimlerin Dünya’nın jeolojik sistemlerinde (örneğin gelgit kuvvetleri üzerinden) küçük etkiler yaratabileceğini öne sürmüştür ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ).

Bu raporda, Türkiye’nin 1923’ten bu yana yaşadığı büyük depremlerde gözlenen önemli astrolojik göstergeler detaylı olarak incelenecek, bu göstergelerin jeolojik verilerle olası korelasyonları değerlendirilecektir. Ayrıca dünya genelinden büyük deprem örnekleri ile benzer astrolojik etkiler karşılaştırılacak, böylece sadece Türkiye’ye özgü değil, küresel ölçekte de hangi gökyüzü kombinasyonlarının dikkat çektiği ortaya konacaktır.

Bunun yanında, Türkiye’nin “doğum haritası” olarak kabul edilen 29 Ekim 1923, 20:30 (Ankara) tarihli astrolojik harita temel alınarak, bu haritanın önemli noktalarına denk gelen transitlerin geçmişteki deprem olaylarıyla ilişkisi ele alınacak ve önümüzdeki dönemde benzer göstergelerin tekrarlanıp tekrarlanmayacağı incelenecektir. Böylece yakın vadeli potansiyel sismik risk dönemlerine dair bir öngörü denemesi yapılacaktır.

Son olarak, astrolojinin bilimsel (istatistiksel ve tarihsel gözlem) yönü ile karmik/spiritüel yönünü birleştirerek, yaşanan afetlerin olası anlamları ve astrometeoroloji perspektifinden atmosferik olayların depremleri tetikleyip tetikleyemeyeceği tartışılacaktır.


Astrolojide Deprem Göstergeleri


Büyük Depremlerde Gözlemlenen Astrolojik Göstergeler (1923-2023)

Bu bölümde Türkiye’de meydana gelmiş belli başlı büyük depremlerin tarihlerinde, gökyüzünde hangi önemli astrolojik dizilimlerin mevcut olduğuna dair bulgular sunulmuştur. İncelenen temel göstergeler: gezegen kavuşumları ve sert açıları, tutulmalar (Güneş/Ay tutulmaları), Ay düğümleri pozisyonları, önemli sabit yıldızlarla etkileşimler ve bazı asteroid/kuyruklu yıldız göstergeleridir.

26 Aralık 1939 – Erzincan Depremi (M~7.9)

1939 Erzincan depremi, Türkiye’nin son yüzyıldaki en şiddetli ve yıkıcı depremlerinden biridir. Bu deprem meydana geldiğinde astrolojik açıdan dikkat çeken noktalar şunlardır:

  • Satürn – Plüton Sert Açısı: 1939 sonlarında Satürn Boğa burcunda, Plüton ise Aslan burcunun ilk derecelerindeydi. Bu ikili yaklaşık 90 derecelik bir kare açı yaparak güçlü bir gerilim oluşturuyordu. Astrolojik literatürde Satürn-Plüton sert açıları, yapıların yıkılması ve dönüşümle ilişkilendirilir. Nitekim 1939-1940 dönemi, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla da örtüşerek dünya çapında yıkıcı enerjilerin açığa çıktığı bir dönemdir. Erzincan depremi de bu kolektif yıkım temasının bir parçası olarak görülebilir. Özellikle Satürn’ün toprak elementindeki Boğa’da bulunması “yeryüzü” temalarını vurgularken, Plüton’un Aslan’daki konumu büyük çaplı dramatik dönüşümlere işaret ediyordu.

  • Uranüs’ün Konumu: Bu deprem sırasında Uranüs de Boğa burcundaydı ve Satürn ile aynı burçta yaklaşmaktaydı (Satürn-Uranüs kavuşumu tam olarak 1942’de Boğa burcunda gerçekleşecektir). Uranüs astrolojide ani ve beklenmedik olayları simgeler. 1935-1942 arası Uranüs’ün Boğa’da seyri, yeryüzüyle (toprak burcu) ilgili ani değişimler olarak okunabilir. Nitekim 1939’dan başlayarak 1944’e dek, Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde Erzincan’dan Bolu’ya uzanan bir büyük deprem dizisi meydana gelmiştir. Bu seri depremler, astrolojik olarak Boğa burcundaki Uranüs’ün “uyandırdığı” enerjiler ve Satürn’ün getirdiği kırılma testiyle ilişkilendirilebilir.

  • Tutulmalar ve Ay Düğümleri: 1939 yılının astrolojik takvimine bakıldığında, özellikle bu depremden birkaç ay önce Ay düğümleri Yengeç/Oğlak ekseninde iken (Güney Ay Düğümü Oğlak’ta), 12 Ekim 1939’da Terazi burcunda bir Ay tutulması gerçekleşmiş, 26 Ekim 1939’da Akrep burcunda bir Güneş tutulması meydana gelmiştir. Bu tutulmalar döneminde ortaya çıkan enerji, yaklaşık iki ay sonra Aralık sonunda gerçekleşen depremle ilişkilendirilmiştir. Özellikle Güneş tutulmasının deprem öncesi Akrep burcunda (yeraltı ve dönüşüm teması) olması dikkat çekicidir. Antik astroloji geleneklerinde tutulmaların ardından gelen aylarda büyük felaketlerin yaşanabileceği yaygın bir inançtı. Modern astrologlar da benzer şekilde, 1939 Erzincan depremi gibi olayların güçlü tutulma mevsimlerini takip ettiğini not etmişlerdir.

  • Sabit Yıldız Algol: Astrolojide en uğursuz sabit yıldızlardan sayılan Algol (Medusa’nın Başı, Boğa takımyıldızında ~26° Boğa) özellikle depremler ve kitlesel felaketlerle ilişkilendirilen bir yıldızdır. 1939 sonlarında Satürn’ün Boğa burcunda ilerleyişi sırasında Algol yıldızına yaklaşmakta olduğu görülür. Her ne kadar kesin kavuşum 1940’ların başında gerçekleşse de Satürn’ün Algol bölgesine girişi, astrolojik olarak “felaket habercisi” bir enerji yaratmıştır. Algol, kadim kaynaklarda “şiddetli sarsıntılar, dehşet verici olaylar”la bağlantılı görülür. Nitekim 27 Aralık 1939 tarihli Erzincan depremi, Algol etkisinin hissedilmeye başlandığı bir dönemde meydana gelmiştir.

17 Ağustos 1999 – İzmit (Gölcük) Depremi (M7.6)

1999 yılında Marmara Bölgesi’nde meydana gelen İzmit depremi, hem can kaybı hem ekonomik etki açısından Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biridir. Bu depremin yaşandığı dönemde gökyüzü adeta “alarm” veren bir dizi göstergeye sahipti:

  • Güneş Tutulması ve Büyük Haç Açısı: Depremden sadece 6 gün önce, 11 Ağustos 1999’da Aslan burcunda tam bir Güneş tutulması gerçekleşmişti. Bu tutulma Türkiye’den de gözlemlenmiş ve Ay düğümlerinin Aslan-Kova eksenindeki konumu nedeniyle astrolojik olarak Türkiye’yi etkileyebilecek bir tutulma olarak değerlendirilmişti. Nitekim tutulma haritasında Güneş-Ay kavuşumu (tutulma) Aslan burcunda iken, karşıt burç Kova’da Uranüs bulunuyordu; ayrıca Mars ve Satürn diğer sabit burçlarda (Akrep ve Boğa) yer alarak gökyüzünde bir Büyük Haç oluşturmuşlardı (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.). Bu Grand Cross (Büyük Kare) diziliminde tutulmanın ışıkları (Güneş/Ay), klasik astrolojide “büyük kötücüller” olarak anılan Mars ve Satürn ile sert açılar içindeydi (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.). Astrolog Andrew J. Bevan, 11 Ağustos 1999 tutulmasının bu sert konfigurasyonunu “şiddetli bir uyarı” olarak yorumlamış ve tutulmanın ardından bölgede büyük depremler olabileceği yönünde Norveç’te yetkilileri uyarmıştır (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.) (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.). Gerçekten de tutulmadan hemen sonra 17 Ağustos’ta 7.6 büyüklüğündeki Gölcük depremi meydana gelmiş, bu durum astrolojik çevrelerde “tutulma enerjisinin açığa çıkması” şeklinde değerlendirilmiştir (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.). Bevan’ın analizine göre, tutulma haritasındaki Uranüs’ün konumu ve Mars-Satürn’ün de işin içinde olması, deprem riskini açıkça gösteriyordu (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.).

  • Gezegenlerin Sabit Burçlardaki Dizilimi: 1999 yazında Güneş tutulması sırasında Güneş, Ay, Mars, Satürn ve Uranüs’ün sabit burçlarda (Aslan, Akrep, Boğa, Kova) dizilmesi çok ender rastlanan bir durumdur. Sabit burçlar (Boğa, Aslan, Akrep, Kova) değişime dirençli enerji barındırırlar fakat stres altındayken kırılma noktaları çok güçlü olur. İzmit depremi öncesindeki büyük kare açı kalıbı da dört sabit burçta gerilim yaratmış, adeta yer kabuğunu “kilitleyen” bir enerji birikimi tarif etmiştir. Astrolojik olarak bu kadar sert bir gerilimin, tutulma gibi tetikleyici bir olayla serbest kalması sonucunda büyük bir deprem yaşandığı düşünülmüştür.

  • Ay Tutulması: 28 Temmuz 1999’da Kova burcunda bir Ay tutulması gerçekleşmişti (Güneş Aslan/Ay Kova ekseninde). Bu tutulma da yine yukarıda bahsedilen sabit burçlar aksında olduğundan, Marmara bölgesindeki enerjinin yüklendiği bir zaman dilimine işaret ediyordu. 11 Ağustos’taki Güneş tutulmasıyla birlikte düşünüldüğünde, 1999 yazı güçlü bir tutulma mevsimiydi ve bu iki tutulma arasında meydana gelen 17 Ağustos depremi astrolojik olarak “kadersel” bir olay gibi yorumlanmıştır.

  • Asteroid ve Sabit Yıldız Etkileri: Modern astrologlar, 1999 depremi haritasında bazı asteroidlerin dikkat çekici pozisyonlarda olduğuna değinirler. Örneğin, “sallantı” ve kaos ile ilişkilendirilen Damocles asteroidi, 17 Ağustos 1999’da Kova burcunun sonlarında bulunuyordu ve deprem anında ufuk düzlemine yakın bir konumdaydı. Damocles asteroidi astrolojik olarak “tepede asılı, görünmez bir tehdit” anlamına gelir (Asteroid | PDF). İsmi, sürekli başının üzerinde sallanan bir kılıçla yaşayan Damokles efsanesine atfen konmuştur ve potansiyel felaketleri sembolize eder. Benzer şekilde Hidalgo asteroidi de deprem anında önemli bir açı kalıbı içerisinde yer almıştır (Hidalgo, yayılımcı enerji ve aristokrasiyle ilişkili olsa da isminin İnka mitolojisindeki bir figürden gelmesi ve yer sarsıntılarıyla ilgili çalışmalarda göz önüne alınması nedeniyle bazı astrologlarca dikkate alınır). Sabit yıldızlar cephesinde ise, Satürn’ün o günlerde Algol yıldızına yakın olması yine kötü şöhretli bir işaret olarak görülmüştür. Algol, 1999 yazında 26° Boğa’da iken Satürn 16° Boğa civarındaydı; derece farkı olsa da aynı burçta bulunmaları bile astrologlarca önemli addedilir. Ayrıca Güneş tutulması sırasında Güneş ve Ay’ın düştüğü 18° Aslan civarı, Regulus gibi kraliyet yıldızlarına yakın konumdaydı; Regulus genelde olumlu kabul edilse de bu durumda Mars ve Satürn’den sert açılar aldığından faydalı etkisini gösterememiştir.

  • Jeofiziksel İpucu Olarak Ay: İlginç bir şekilde, İzmit depremi neredeyse Ay’ın Dünya’ya en yakın konumlarından biri olan perigee dönemine rastlamıştır. 1999 Ağustos başında Ay, hem tam tutulma gerçekleştirecek kadar düğümlere yakın, hem de Dünya’ya yakın konumdaydı. Deprem ise Ay’ın tekrar yükselen faza geçtiği ve gelgit kuvvetinin nispeten yüksek olduğu bir zamanda, şafak vaktinde oldu. Bu durum bilimsel olarak Ay’ın gelgit etkilerinin zaten stres altında olan fay hatlarını tetikleyebileceği teorileriyle de uyumludur. Her ne kadar ana akım bilim, “gezegen dizilimleri veya Ay tutulması doğrudan deprem yaratır” demese de, Ay’ın çekim gücünün yüksek olduğu anların istatistiksel olarak bazı büyük depremlerle örtüştüğüne dair çalışmalar bulunmaktadır. Örneğin bir çalışma, 6’dan küçük depremlerin sıklığının bile gezegen dizilimleriyle az da olsa ilişkili olabileceğini öne sürmüştür ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Astrolojik bakış açısı ise, 17 Ağustos depreminin tam bir tutulma akabinde, Ay’ın güçlü olduğu bir evrede gelmesini tesadüf olarak görmez.

6 Şubat 2023 – Kahramanmaraş Depremleri (M7.7 ve M7.6)

2023 yılının Şubat ayında, Türkiye’nin güneydoğusunda 9 saat arayla iki büyük deprem meydana gelmiş ve asrın en yıkıcı afetlerinden biri yaşanmıştır. Bu depremlerin astrolojik göstergeleri de son derece çarpıcıdır:

  • Dolunay ve T-kare Açısı: 5 Şubat 2023 tarihinde Aslan burcunda bir Dolunay gerçekleşti (Ay Aslan’da, Güneş Kova’da 16° ekseninde). Dolunay anı haritasında Uranüs Boğa burcunda 15° derecede konumlanarak Güneş ve Ay’a T-kare açı yapıyordu. Yani Uranüs, bu Dolunay’ın tam ortasında gerilim unsuru olarak durmaktaydı. Uranüs’ün astrolojide deprem gezegeni olarak anılabilecek ölçüde ani ve sarsıcı olayları tetiklediği düşünülür. Nitekim Dolunay’dan saatler sonra 6 Şubat sabaha karşı gerçekleşen 7.7 büyüklüğündeki ilk deprem, Uranüs’ün ifade ettiği “ani şok” enerjisini yeryüzüne yansıtmıştır. Gökyüzündeki bu T-kare, sabit burçlar yerine sabit + öncü nitelikte burçları kapsıyordu: Boğa’daki Uranüs, Kova’daki Güneş ve Aslan’daki Ay’ın yanı sıra, gökyüzünde Akrep burcunda gezegen olmamasına rağmen, deprem anında Akrep yükseleni ile bu boş ayağı tamamlamıştır (deprem anı haritasında yükselen burç Akrep’ti). Böylece sabit nitelikte bir Büyük Kareyi tamamlayan etken, bizzat depremin gerçekleştiği anda ufuk düzlemidir. Bu astrolojik formasyona “deprem tetikleyici konfigürasyon” diyebiliriz. Özetle, Uranüs + Dolunay ikilisi ve sabit burçlardaki gerilim 2023 depreminde de belirgindi.

  • Satürn’ün Son Dereceleri: Deprem sırasında Satürn Kova burcunun 26. derecesindeydi ve artık burcu terk etmeye hazırlanan bir gezegendi (Mart 2023’te Balık burcuna geçti). Astrolojide gezegenlerin burçların son derecelerinde (özellikle 29. derece, anaretik derece olarak bilinir) güçlü ve çoğu zaman zorlu enerjiler ortaya koyduğu kabul edilir. Satürn her ne kadar deprem anında anaretik derecede olmasa da Kova burcunun son dekanında olması, bulunduğu burcun temalarıyla ilgili son bir “ders” verdiği şeklinde yorumlanabilir. Kova burcu toplumla, kolektif bilinçle ilişkilidir; Satürn ise karmanın efendisi olarak bu alanda sınav getiriyordu. Türkiye, 2023 depremiyle toplumsal dayanışma ve düzen testinden geçti. Ayrıca Satürn’ün bu konumu, Türkiye’nin doğum haritasındaki Ascendant derecesine (yaklaşık 23° Kova varsayılır) oldukça yakındı; yani transit Satürn, ülke haritasının ufuk çizgisine yakın seyrediyordu. Bu da ulusal düzeyde keder ve sınav olarak okunabilir.

  • Mars’ın Rolü: 6 Şubat’ta Mars İkizler burcunun 18. derecesindeydi. Mars o sırada yaklaşık 2 ay süren geri hareketini yeni bitirmiş ve durağan halden ilerlemeye başlamıştı. Durağanlaşan veya ileri hareketine dönen gezegenlerin astrolojik etkisi artar. Mars, klasik astrolojide şiddet, yıkım ve enerji patlamalarını simgeler. İkizler burcu ise Türkiye’nin doğum haritasında olası 8. ev (ölüm-yeniden doğum temaları) veya benzeri kritik bir konuma denk geliyordu (haritanın hassas noktalarına göre). Mars’ın 18° İkizler konumu, 5 Şubat’taki Dolunay derecesiyle uyumsuz bir açı olan 150°’lik bir quincunx açı yapmaktaydı. Bu açı kalıbı klasik açılardan değildir ancak stres ve uyumsuzluk ifade eder. Mars’ın bu stresli açı konumu, depremin tetikleyici unsurlarından biri olarak düşünülebilir. Ayrıca Mars o dönem İkizler-Yay eksenindeki Ay düğümleri ile de etkileşim halindeydi (Ay düğümleri Boğa-Akrep ekseninden İkizler-Yay eksenine yakın derecelerdeydi). Bazı astrologlar Mars’ın düğümlerle olan bu açılarına da kadersel vurgular atfetmiştir.

  • Asteroitler ve Sabit Yıldızlar: 2023 depremleri incelenirken, astrolojik olarak kaosu ve felaketleri sembolize eden Typhon adlı asteroide dikkat çekilmektedir. Typhon (42355), mitolojide yeraltı canavarı ve fırtınaların tanrısı olarak bilinir; astrolojik yorumda “fırtınalar ve depremler, volkanik hareketler... herhangi bir felaket olayını” temsil eder (Asteroid | PDF). Kahramanmaraş depremleri anında Typhon asteroidi Oğlak burcunda ilerliyordu ve deprem haritasında önemli bir noktaya yakın olduğu belirtilmektedir (özellikle ikinci deprem sırasında ufuk düzlemine yakınlaşmıştır). Bu sembolik olarak “yeraltındaki canavarın uyanması” şeklinde yorumlanabilir. Sabit yıldızlardan Scheat (Balık takımyıldızında sorunlu kabul edilen bir yıldız, ~29° Balık) da 2023 Şubat’ında transit Jüpiter ve Ay düğümüyle etkileşimdeydi. Scheat genellikle su ve hava afetleriyle ilişkilendirilse de, 2011 Japonya depreminde de etkin olmasıyla bilinir ve genel anlamda felaket potansiyeli taşır. 2023’te Scheat yıldızı civarında bulunan gezegenler, atmosferik anormalliklerle birlikte yer hareketlerini de tetiklemiş olabilir.

  • Ay ve Tutulma Döngüsü: 2023 depremi, tıpkı 1999 depremi gibi, güçlü bir Ay fazı döneminde (dolunay) meydana gelmiştir. Ayrıca 2022’nin sonundaki Boğa-Akrep eksenindeki tutulmalar (25 Ekim 2022’de Güneş tutulması Akrep’te, 8 Kasım 2022’de Ay tutulması Boğa’da) Türkiye’yi etkilemiş ve bu tutulmaların ardından birkaç ay içinde 2023 Şubat’ında böyle bir depremin gelmiş olması astrolojik olarak manidar kabul edilmiştir. Ay düğümleri 2023’ün ilk yarısında Boğa-Akrep aksındaydı; bu da Türkiye’nin yer aldığı coğrafya için hassas bir eksendir (Boğa-Akrep aksı, finansal ve fiziksel güvenlik temalarıyla birlikte yer kabuğunu/Toprağı sembolize eder). Tutulmaların etkisinin 3-6 ay sonrasına dek sürebileceği astrolojik literatürde bilinir. Nitekim Kasım 2022 Ay tutulmasından üç ay sonra bu büyük deprem felaketi yaşanmıştır.

Diğer Önemli Örnekler (1940-2020)

Yukarıda detaylandırılan olaylar dışında, Türkiye’de son yüzyılda meydana gelen diğer büyük depremler de benzer astrolojik temalara sahiptir:

  • 20 Aralık 1942 Niksar-Erbaa Depremi (M7.0) & 26 Kasım 1943 Tosya Depremi (M7.6) & 1 Şubat 1944 Bolu-Gerede Depremi (M7.5): Bu birbiri ardına gerçekleşen Kuzey Anadolu Fay hattı depremleri silsilesi sırasında Satürn-Uranüs kavuşumu Boğa burcunda etkindi (1942’de kesin kavuşum). Bu kavuşum, Boğa burcunun temsil ettiği yer kabuğu ve toprakla ilgili ani kırılmalara işaret etti. Ayrıca 1943-44 döneminde Jüpiter de Yengeç’te iken Plüton Aslan’da bulunuyor ve Jüpiter-Plüton karşıtlığı göze çarpıyordu. Jüpiter büyütücü, Plüton yıkıcı etkisiyle karşı karşıya gelince, bu dönemde depremlerin sayıca ve şiddetçe arttığı görülmüştür. 1940’ların bu büyük depremleri, astrolojik olarak II. Dünya Savaşı ile paralel giden bir yıkım/dönüşüm enerjisinin jeolojik alanda tezahürü gibidir.

  • 28 Mart 1970 Gediz Depremi (M7.2): 1970 başlarında Satürn Boğa burcunda, Uranüs Terazi’de karşıt konumdaydı; ayrıca Jüpiter Akrep’te idi. Boğa-Akrep eksenindeki Satürn-Jüpiter karşıtlığı ve Satürn’ün Uranüs’le sert açısı, toprak enerjisinin zorlandığını gösteriyordu. Bu dönemde de Türkiye’de Ege bölgesinde büyük bir deprem meydana gelmiştir. Sabit burçlardaki vurgunun (Boğa-Akrep) yine ortaya çıktığı görülür.

  • 24 Kasım 1976 Çaldıran (Muradiye) Depremi (M7.3): Bu deprem sırasında Uranüs Akrep burcunda, Satürn Aslan’da idi; birbirlerine kare açı yapıyorlardı. Sabit burçlarda Satürn-Uranüs karesi, klasik astrolojide “eski ile yeninin çatışması” ve gerilimin patlaması olarak bilinir. Nitekim 1975-1977 arası Satürn’ün Aslan, Uranüs’ün Akrep transitleri sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de sarsıcı olaylar getirmiştir (1976 Tangshan/Çin depremi, 1977 Vrancea/Romanya depremi gibi). Türkiye’de de 1976 Van depremi bu süreçte yaşanmıştır. Ayrıca 1976’da Ay düğümleri de Akrep-Boğa hattında idi, yani tutulmalar bu eksende gerçekleşiyordu (18 Kasım 1976’da bir Ay tutulması Boğa burcunda, yani depremden 6 gün önce, ve 3 Kasım 1976’da Akrep’te Güneş tutulması gerçekleşmişti). Tutulma sonrası gelen deprem motifinin burada da tekrar ettiği söylenebilir.

  • 30 Ekim 1983 Erzurum-Kars Depremi (M7.1): 1983 sonbaharında Satürn Akrep burcunda, Jüpiter Yay burcundaydı. Bu ikili arasında dar bir kavuşum olmasa da aynı bölgede bulunmaları dikkat çekicidir. Ayrıca Neptün Yay burcunda Satürn’e yakın olup Satürn-Neptün kavuşumu etkisi yaratıyordu. Satürn-Neptün kavuşumları tarihte salgınlar, ekonomik dönüşümler ve doğal afetlerle ilişkilendirilebilir. Bu dönemde Türkiye’nin doğusunda meydana gelen deprem de bu kavuşumla eşzamanlı olmuştur. Ay düğümleri de İkizler/Yay aksında idi (Türkiye’nin natal Güneş’ine yakın dereceler). Bu aks üzerindeki tutulma mevsimi (Mayıs 1983 Ay tutulması, Kasım 1983 Güneş tutulması) Erzurum deprem yılına denk gelir.

  • 1 Ekim 1995 Dinar Depremi (M6.4): Bu deprem sırasında Plüton Yay burcuna yeni geçmiş, Satürn Balık’ta, Uranüs ise Oğlak burcundaydı. Satürn-Uranüs arasında yaklaşık 60°’lik uyumlu bir açı vardı; ancak Satürn’ün Balık’ta olması suyla ilgili temaları, Dinar depreminde gözlenen sıvılaşma ve yer altı suyu hareketlerini açıklıyor gibi görülmüştür. Ayrıca Plüton’un burç değiştirmesi (Akrep’ten Yay’a geçiş) büyük jeolojik enerjilerin yer değiştirmesine sembolik bir işaret sayılmıştır.

  • 12 Kasım 1999 Düzce Depremi (M7.2): 17 Ağustos 1999’daki büyük depremden sadece üç ay sonra meydana gelen Düzce depremi, astrolojik olarak halen 1999 tutulmalarının ve Satürn’ün Boğa transitinin etkili olduğu bir dönemde gerçekleşti. Kasım 1999’da Satürn Boğa burcunda geri hareketteydi ve Jüpiter de Koç burcundan gerileyerek Balık’a dönmüştü. Satürn-Jüpiter karesi yeniden kesinleşirken Düzce depremi yaşandı. Özellikle Kasım 1999’da Boğa burcunda Ay tutulması (19 Kasım 1999) gerçekleşmesi ve hemen öncesinde bu depremin olması, tutulma-deprem bağlantısının bir başka örneği olmuştur.

  • 23 Ekim 2011 Van Depremi (M7.2): 2011 sonbaharında Satürn Terazi burcundaydı (Türkiye’nin natal Satürn’ünün dönüş dönemiydi) ve Uranüs Koç burcunda Satürn’e karşıt konumdaydı. Satürn-Uranüs karşıtlığı yine sahnedeydi. Bunun yanı sıra Jüpiter Boğa burcunda idi; Jüpiter bulunduğu toprak burcunda genişletici etki yaparak fay hattındaki gerilimi büyütmüş olabilir. 2011 yılı ayrıca tutulmaların Yengeç-Oğlak ekseninden İkizler-Yay eksenine kaydığı, üçlü bir tutulma serisinin yaşandığı bir dönemdir (Haziran ve Aralık 2011’de tutulmalar). Van depremi, Satürn’ün Türkiye’nin doğum haritasındaki Satürn’e dönüşü (Satürn döngüsü ~29-30 yıl) zamanında yaşanmasıyla “karmanın dönüşü” şeklinde de yorumlanmıştır. Nitekim 1982’deki önceki Satürn dönüşü sırasında (1923’ten ~59 yıl sonra), 1983 Erzurum depremini yaşamış olan Türkiye, 2011’de bir kez daha Satürn’ün dersine tabi olmuş gibidir.

Yukarıdaki örnekler incelendiğinde tekrar eden bazı astrolojik temalar dikkat çekmektedir:

  • Büyük depremlerin pek çoğu, tutulma zamanlarına denk gelmekte veya hemen sonrasında gerçekleşmektedir (1939, 1976, 1999, 2023 vb. yıllarda olduğu gibi). Özellikle Güneş tutulmalarını takip eden haftalar-aylar içinde Türkiye’de deprem olma sıklığı astrologların dikkatini çekmiştir.

  • Satürn’ün sabit burçlardaki transiti veya Satürn-Uranüs gibi zorlu açıları döneminde (1939-44, 1976-77, 2021-22 gibi) deprem aktivitesi artmıştır. Sabit burçlar (Boğa, Aslan, Akrep, Kova) Türkiye’nin fay hatlarının geçtiği coğrafi bölgelerle de özdeşleştirilmektedir (Örneğin Boğa-Akrep hattı Kuzey Anadolu fayını, Aslan-Kova hattı Doğu Anadolu fayını temsil ediyor gibi yorumlar mevcuttur).

  • Jüpiter ve dış gezegenlerin etkileşimleri (Jüpiter-Satürn, Jüpiter-Plüton gibi) deprem yılına denk geldiğinde, depremlerin büyüklüğünde artış gözlemlenmiştir. Jüpiter genişletici etkisiyle, zaten var olan tektonik gerilimleri büyütüyor olabilir.

  • Asteroit Typhon ve Damocles gibi felaket sembolü taşıyan küçük gezegenlerin, incelenen çoğu büyük deprem haritasında köşe evlerde veya önemli açı kalıplarında olduğu rapor edilmiştir. Örneğin, Damocles asteroidi 1999 ve 2011 deprem haritalarında Kova burcunda kritik bir noktadaydı; Typhon asteroidi 2023’te Oğlak burcunda yer altını temsil eder şekildeydi. Bunlar elbette modern ve daha spekülatif göstergeler olsa da, astrolojik analizin kapsamına dahil edilmektedir.

  • Ay düğümleri döngüsü (~18.6 yıl) Türkiye’nin deprem tarihinde ilginç yansımalar yapmış olabilir. Örneğin, 1939’dan yaklaşık 19 yıl sonra 1957-1960 arasında ve yine ~19 yıl sonrasında 1976-1980 arasında Türkiye’de art arda depremler yaşanmıştır. 1999 ve 2011 arasında yaklaşık 12 yıl, 2011 ve 2023 arasında 12 yıl olması ise Jüpiter döngüsünün (~12 yıllık) bir yansıması olabilir (Jüpiter 12 yılda aynı burca döner). Bu tür döngüsel etkiler, karmik astrolojide önemli kabul edilir.

Dünya Genelinden Büyük Deprem Örnekleri ve Astrolojik Benzerlikler

Sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde meydana gelen büyük depremlerde de benzer gezegensel dizilimlerin görüldüğü rapor edilmiştir. Bu bölümde bazı küresel örnekler ve onların astrolojik durumları özetlenmiştir:

  • 18 Nisan 1906 – San Francisco Depremi (M7.9): Modern tarihin en ünlü depremlerinden biri olan 1906 San Francisco depremi sırasında Satürn ve Neptün Yengeç-Oğlak ekseninde karşıt açı yapıyordu. Bu karşıtlık tam kesin olmasa da, 1905-1907 arasında etkisini gösteren Satürn-Neptün muhalefeti, yer kabuğundaki istikrarın (Satürn) çözülmesi (Neptün) olarak yorumlanabilir. Ayrıca Plüton İkizler burcunda, Uranüs Yay burcunda karşıt konumda idi; Uranüs-Plüton karşıtlığı da büyük dönüşümler ve krizleri tetikleyen güçlü bir kombinasyondur. Bu deprem ve ardından çıkan yangınlar kentin büyük kısmını yok etmişti, astrolojik olarak da Uranüs’ün (ani şok) ve Plüton’un (yıkım) zıtlaşmasının dramatik bir örneği olarak anılır.

  • 27 Mart 1964 – Alaska (Prince William Sound) Depremi (M9.2): Dünya tarihinde ölçülen en büyük depremlerden biri olan 1964 Alaska depremi sırasında Jüpiter ve Uranüs karşı karşıya (Jüpiter Boğa’da, Uranüs Akrep’te) bulunmaktaydı. Ayrıca Satürn Balık burcunda, Plüton Başak burcunda tam karşıttı (Satürn-Plüton karşıtlığı). Bu iki büyük karşıtlık kombinasyonu (Jüpiter-Uranüs ve Satürn-Plüton), adeta gökyüzünde bir “X” şeklinde dizilim yaratmıştı. Nitekim bir araştırmada, 1964 Alaska depremi gibi olaylarda gezegenlerin “üçgen” veya “çarpraz” şekillerde hizalandığı gösterilmiştir ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Örneğin aynı çalışmada, 1950 Assam-Tibet depremi ve 1903 Yunanistan depreminde de benzer şekilde uzak gezegenlerin çizgi veya üçgen geometriler oluşturduğu belirtiliyor ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Alaska depreminde Satürn-Plüton karşıtlığı yerkürenin iki yakasında muazzam tektonik stres birikimine işaret etmiş, Jüpiter-Uranüs karşıtlığı ise bu stresi serbest bırakan ani kırılmayı simgelemiştir.

  • 28 Temmuz 1976 – Tangshan (Çin) Depremi (M7.6): Çok sayıda can kaybıyla sonuçlanan Tangshan depremi için Çinli astrologlar ve araştırmacılar da astrolojik göstergeler rapor etmişlerdir. Deprem esnasında Uranüs Akrep’te, Mars Aslan’da, Satürn ve Ay ise Aslan burcunda kavuşum halinde idi. Bu dizilim, özellikle Mars-Satürn kavuşumunu içerdiği için uğursuz kabul edilir (Mars-Satürn birleşimi astrolojide “iki kötücülün buluşması” şeklinde olumsuz yorumlanır). Ayrıca Güneş ve Ay düğümleri Yengeç-Oğlak aksında tutulma mevsimine yakın bir konumdaydı. Nitekim Tangshan depreminden bir hafta sonra 4 Ağustos 1976’da bir Ay tutulması gerçekleşti. Bu örnek de tutulma zamanlaması ve Mars-Satürn gibi sert kavuşumların depremlerle örtüşmesine dairdir.

  • 26 Aralık 2004 – Sumatra (Endonezya) Depremi ve Tsunamisi (M9.1): 2004’ün sonunda gerçekleşen bu devasa deprem ve tetiklediği tsunami, astrolojik olarak dolunay zamanına ve önemli bir gezegen hizalanmasına rastlamıştır. Deprem, 26 Aralık’ta sabaha karşı oluşmuştu; 27 Aralık’ta Yengeç burcunda dolunay vardı, yani Ay ve Güneş karşıt konumdaydı. Ay, Dünya’ya yakın konumundaydı (perigee’ye yakındı) ve okyanusların gelgitini maksimuma çıkarıyordu. Bu gelgit kuvvetleri dev depremin yarattığı tsunamiyi daha da etkili kılmış olabilir. Astrolojik olarak da Yengeç/Oğlak dolunayı, su (Yengeç) ve toprak (Oğlak) arasındaki dengeyi temsil eder şekilde dramatik bir şekilde tezahür etti. Ayrıca bu dönemde Üç Büyük Gezegen (Satürn, Uranüs, Jupiter) birbiriyle açı halindeydi: Satürn Yengeç’te retrograd, Uranüs Balık’ta, Jüpiter Terazi’de T-kare görünüm oluşturmaktaydı. Özellikle Satürn (Yengeç) – Uranüs (Balık) arasındaki üçgen açı, su elementindeki büyük enerji transferine (deprem sonrası okyanusların hareketi) işaret ediyor gibidir. Bu olay sonrasında bazı araştırmacılar gezegen dizilimlerinin büyük depremlerde rol oynayıp oynamadığını tekrar gündeme getirmiştir. Genel kanı bunun bir rastlantı olduğu yönünde olsa da, 2004 depremindeki dolunay ve gezegen açıları astrolojik kayıtlara geçmiştir.

  • 12 Ocak 2010 – Haiti Depremi (M7.0): Haiti’de çok sayıda can kaybına yol açan bu deprem, tam da Güneş Tutulması mevsiminin ardından yaşanmıştır. 15 Ocak 2010’da Oğlak burcunda bir halkalı Güneş tutulması vardı; deprem ise üç gün önce 12 Ocak’ta meydana geldi. Tutulma öncesi Ay’ın Güney düğüm tarafında olduğu (azalan ay fazı) bir evrede, Oğlak burcunda Plüton ile Güneş kavuşum yapmıştı. Yani Güneş-Plüton kavuşumunun tetiklediği, tutulma enerjisinin hissedildiği bir döneme denk geldi. Ayrıca Satürn Terazi’de, Plüton Oğlak’ta, Uranüs Balık’ta, Jüpiter Balık’ta – bu dizilim bir T-kare içeriyordu (Satürn’e karşıt Jüpiter-Uranüs kavuşumu, hepsine kare yapan Plüton). Tam da bu konfigürasyon altında Haiti’de büyük bir yıkım yaşandı. Astrolojik olarak Satürn (yapı) ile Plüton (yıkım) arasındaki kare açı ve Jüpiter-Uranüs’ün anilik vurgusu depremi simgelemektedir. Bu olay, bilim dünyasında da deprem tahminleri konusunda bir dönüm noktası oldu ancak gezegen dizilimleri yöntemi ciddiye alınmadı. Hatta Nature dergisi, gezegen dizilimlerinin deprem yaratmadığını belirten bir makale yayımlayarak “125 büyük depremin incelendiğini ve istatistiki bir bağlantı bulunamadığını” rapor etti (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...).

  • 11 Mart 2011 – Tohoku (Japonya) Depremi ve Tsunamisi (M9.0): Japonya’da Fukuşima nükleer felaketine yol açan büyük deprem, astrolojik açıdan birkaç önemli olayı kesiştirdi. Öncelikle deprem olduğu gün, Uranüs Balık burcunun son derecesindeydi ve birkaç saat sonra Koç burcuna geçiş yaptı (Uranüs’ün burç değiştirdiği anlar, astrolojik olarak çok enerji yüklüdür). Uranüs 29° Balık’ta iken, Balık burcunun uğursuz sabit yıldızı Scheat ile kavuşum halindeydi. Scheat, suyla ilişkili felaketlerle anılan bir yıldızdır; örneğin Titanik’in batışında Güneş bu yıldızdaydı. 2011’de Uranüs-Scheat kavuşumu, okyanusta gerçekleşecek büyük bir felaketin habercisi gibiydi ve nitekim öyle oldu. Ayrıca Jüpiter de o günlerde Koç burcunda Uranüs’e yakın konumdaydı, Satürn Terazi burcunda geri harekette tam Uranüs’e karşıt görünüm yapıyordu. Yani yine bir Satürn-Uranüs karşıtlığı ve içerisine dahil olan Jüpiter-Plüton kare açısı mevcuttu. Bu sert büyük gezegen açılarına ek olarak, depremden sadece birkaç gün sonra (19 Mart 2011’de) gerçekleşecek olan “Süper Dolunay” fazı da tartışma konusu oldu. Ay, 19 Mart’ta Dünya’ya son 18 yılın en yakın konumuna gelecekti ve bu sıradaki dolunayın yerçekimi etkilerinin 11 Mart’taki depremi tetiklemiş olabileceği öne sürüldü. Bilim insanları, büyük depremlerin birkaç gün hata payıyla dolunay veya yeniay zamanlarında biraz daha fazla olabileceğini ancak bunun kesin bir öngörü yöntemi olmadığını belirtmiştir. Yine de astrolojik bakış açısıyla, 2011 Japonya depreminde Uranüs’ün burç değiştirmesi, Scheat sabit yıldızıyla kavuşum, Satürn-Uranüs karşıtlığı gibi güçlü göstergelerin bir araya geldiği görülmektedir.

  • 25 Nisan 2015 – Nepal (Gorkha) Depremi (M7.8): Bu deprem esnasında Satürn Yay burcunda geri harekette, Jüpiter Aslan burcunda, Neptün Balık’ta ve Ay Başak burcunda idi. Depreme çok yakın tarihte (4 Nisan 2015) Tam Ay tutulması Terazi burcunda gerçekleşmiş, ayrıca 20 Mart 2015’te tam Güneş tutulması Balık burcunda olmuştu. Yani 2015 Nepal depremi de güçlü bir tutulma döngüsünün hemen sonrasında gelmiştir. Gökyüzünde belirgin bir T-kare veya büyük kare olmasa da, Satürn’ün geri hareketi sırasında Mars ile kare açısı (Mars Boğa’da Satürn’e karşıt burçtaydı) hissedilmekteydi. Bu da gerilimli bir enerjiye işaret eder. Nepal depreminin zamanlaması, tutulmalar ve Satürn-Mars karesiyle ilişkilendirilebilir.

Yukarıdaki dünya örnekleri özetle şunu göstermektedir: Gezegenlerin belirli hizalanma ve açılarının (özellikle tutulmalar, ağır gezegen sert açıları, Uranüs’ün kritik hareketleri gibi) sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte depremlerin olduğu dönemlerde tekrar ettiğini görmek mümkündür. Bununla birlikte, bilimsel yaklaşım bu tür benzerliklerin istatistiki anlamda bir nedensellik ispatlamadığını vurgular. Örneğin bir analiz, 1900-2011 arasında gerçekleşen 8.0 ve üzeri büyüklükteki depremleri inceleyerek üç ana gezegen dizilim tipi tespit etmiş; ancak bu dizilimlerin tüm büyük depremlerin yaklaşık yarısıyla örtüştüğünü, geri kalanında açık bir hizalanma olmadığını bulmuştur ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Yine de, astroloji disiplinine göre, büyük felaketlerin gökyüzünde de “iz bıraktığı” ve güçlü sembolik yansımaları olduğu kabul edilir.

Bilimsel Araştırmalar ve Astrolojik Korelasyon Tartışmaları

Depremler ile gezegen dizilimleri arasındaki ilişki, zaman zaman bilim insanlarının da ilgisini çekmiştir. Bu konuda yapılan araştırmaların bazıları ve sonuçları şöyle özetlenebilir:

  • Gravitasyonel Etki Teorileri: Özellikle Güneş, Ay ve gezegenlerin Dünya üzerindeki çekim etkileri yoluyla fay hatlarına ek bir stres bindirebileceği düşünülmüştür. Bunun en çok kabul gören örneği Ay’ın gelgit kuvvetidir. Dolunay ve Yeniay zamanlarında Ay ve Güneş’in Dünya’ya uyguladığı birleşik çekim kuvveti arttığı için, istatistiksel olarak bu dönemlerde depremlerin bir miktar daha fazla olduğu yönünde bazı bulgular vardır. Örneğin, 2016 yılında Nature Geoscience dergisinde yayınlanan bir çalışma, med-cezir etkisinin en yüksek olduğu günlerde büyük depremlerin meydana gelme olasılığının, rastgele günlere göre biraz daha yüksek olabileceğini öne sürmüştür. Ancak bu fark oldukça küçük bulunmuştur. Diğer taraftan, gezegen dizilimleri (örneğin birkaç gezegenin Güneş’in bir tarafında hizalanması gibi) daha uçuk teoriler de ortaya atmıştır. Mensur Omerbashich adlı araştırmacı 2012 yılında, 6.0 ve üzeri büyüklükteki depremlerin %90’ının gezegen-sıralanma dönemlerine rastladığını iddia eden bir makale sunmuş, fakat bu çalışma bilim camiasında kabul görmemiştir. Yine de Scientific Research Publishing (SCIRP) gibi bazı açık erişim dergilerde gezegen geometrileri ile büyük depremler arasında olası bağlantıları tartışan makaleler çıkmıştır ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Bu çalışmalardan biri, tarihsel olarak “Archimedes’in manivelası” adı verilen lineer gezegen dizilimleri ile büyük depremler arasında örnekler vermiş; 1946 Nankaido (Japonya) ve 2003 Hokkaido depremlerinde benzer dizilimler tespit edildiğini grafiklerle göstermiştir ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Aynı çalışmada, 1950 Tibet ve 1964 Alaska depremlerinde uzak gezegenlerin hizalanmalarının dünya üzerindeki sarsıntılarla eşzamanlı olduğu öne sürülmüştür ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Ancak bu tür çalışmaların geneli, ana akım bilim tarafından metodoloji eksikliği ve seçici örnekleme (sadece uygun örnekleri seçip genelleme yapma) nedeniyle eleştirilmiştir.

  • İstatistiksel Analizler: 1970’lerde ve 1980’lerde bazı istatistiksel çalışmalar yapılmış ve depremlerin sayıları ile gezegen pozisyonları arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığı incelenmiştir. Örneğin, Nature dergisinde 1975 yılında yayınlanan bir analiz, 125 büyük depremin kayıtlarını incelemiş ve bunlardan önemli bir kısmının herhangi bir heliosentrik (Güneş-merkezli) gezegen dizilimi ile aynı zamana denk gelmediğini, birkaç örneğin ise tesadüfi olabilecek yakınlaşmalar olduğunu belirtmiştir (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...). Dolayısıyla “gezegen dizilimleri depreme yol açar” iddiasını destekleyecek istatistiki bir kanıt bulunamamıştır. Hatta son yıllarda sık çıkan bazı internet iddialarına karşı doğrulama platformları, “Gezegen dizilimlerine bakarak deprem tahmin edilebilir” savının tamamen asılsız olduğunu vurgulamışlardır (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...).

  • Astrofiziksel Yaklaşımlar: Bazı jeofizikçiler, büyük gezegenlerin (Jüpiter, Satürn gibi) bir tarafta dizilmesinin Dünya’nın dönüş hızında çok ufak oynamalara yol açabileceğini, bunun da dolaylı olarak jeolojik stres döngülerini etkileyebileceğini tartışmıştır ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Hatta Güneş aktivitesi ile depremler arasında bağlantı kurmaya çalışan çalışmalar olmuştur. Örneğin Güneş lekesi döngülerinin zirvelerinde Dünya’nın manyetik alanının etkilendiği, bu nedenle deprem istatistiklerinde küçük dalgalanmalar olduğu iddia edilmiştir ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Fakat bu alanda da net bir konsensüs yoktur. Kimi çalışmalarda güneş lekesi maksimumlarında büyük depremlerin bir miktar arttığı öne sürülürken, diğerleri tam tersine minimumlarda arttığını bulmuş veya hiçbir ilişki görmemiştir. Dolayısıyla sonuçlar tutarsızdır.

  • Astroloji ve Bilim Köprüsü Kurma Çabaları: Bir avuç araştırmacı, astrolojik prensipleri bilimsel yöntemlerle test etmeye çalışmıştır. Örneğin Fransız istatistikçi Michel Gauquelin 1950’lerde astrolojik etkileri test etmiş (daha çok insan kaderi üzerine, depremlerle ilgili değil) ve bazı tartışmalı sonuçlar elde etmişti. Depremler özelinde ise istatistiksel anlamda güvenilir tek bir astrolojik gösterge saptanamamıştır. Bununla birlikte, astrolojinin uzun dönemli gözlemleri bir tür “örüntü tanıma” yaklaşımı olarak değerlidir; istatistiksel kesinlik aramasa da, anlamlı görünen eşzamanlılıkları not eder. Örneğin tutulmalar sonrası deprem olma eğilimi veya Satürn-Plüton gibi döngülerin dünya olaylarıyla çakışması, astrolojik kayıtların ortaya koyduğu anlamlı örüntülerdir.

Özetle, bilimsel perspektiften bakıldığında gezegenlerin dizilimleri ile depremler arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi kurulamamıştır ve ana akım bilim bu fikre oldukça şüpheyle yaklaşmaktadır (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...). Ancak astroloji disiplininin bilimsel astroloji diyebileceğimiz dalı, tarihsel verileri inceleyerek istatistiksel olmasa da anlamlı eşzamanlılıklar (synchronicity) yakalamaya çalışır. Bu yönüyle, astrolojik göstergeler “öncü işaretler” olarak değerlendirilebilir fakat tek başına deterministik birer kanıt değildir. Modern yaklaşımlar, astrolojiyi deprem tahmininde kesin bir araç olarak kullanmaktan ziyade, risk dönemlerini işaret eden bir danışmanlık aracı olarak görmektedir.

Türkiye’nin Doğum Haritası ve Deprem Risk Göstergeleri

Astrolojide ülkelerin de doğum haritaları vardır ve bu haritalar o ülkenin “kaderi” hakkında ipuçları verir. Türkiye Cumhuriyeti için en sık kullanılan doğum haritası, 29 Ekim 1923, saat 20:30, Ankara verilerine dayalı haritadır. Bu haritada yükselen burcun Aslan veya Yengeç olduğu farklı kaynaklarda tartışılmışsa da, genel kabul Aslan burcu yükseliyor şeklindedir (Asc yaklaşık 23° Aslan, Mc yaklaşık 11° Boğa civarı olarak alınır). Güneş 5° Akrep’te, Ay 12° Yengeç’te, Mars 27° İkizler’de, Jüpiter 19° Terazi’de, Satürn 2° Akrep’te (Güneş ile kavuşum), Uranüs 18° Balık’ta, Neptün 20° Aslan’da ve Plüton 13° Yengeç’te yer almaktadır (bu değerler yuvarlatılmıştır). Bu haritanın anafikri, Türkiye’nin kadersel olarak derin dönüşümler yaşayacağı (Akrep vurgusu) ve milletin büyük sınavlardan geçerek yeniden doğacağıdır (Güneş-Satürn kavuşumu ve Plüton’un açıları). Nitekim Türkiye tarihi boyunca savaşlar, depremler ve toplumsal değişimler bu temayı yansıtmıştır.

Türkiye’nin doğum haritasını depremler bağlamında incelediğimizde, bazı gezegen yerleşimleri ve eksenlerin hassasiyeti dikkat çeker:

  • Boğa-Akrep Aksı: Türkiye haritasında Boğa burcu tepe noktası (MC) civarındadır ve Akrep alçalan (IC) eksenini oluşturur (IC yaklaşık 11° Akrep). Bu eksen, ülkenin dört duvarını yani coğrafi temelini ve milleti sembolize eder. Boğa istikrar ve yer, Akrep dönüşüm ve kriz demektir. Kuzey Anadolu Fay hattının coğrafi olarak Türkiye’nin kuzeyini kesmesi ve büyük depremlerin sıkça bu hat üzerinde (yani Boğa-Akrep eksenine denk gelen bölgelerde) yaşanması ilginçtir. 17 Ağustos 1999 depremi gerçekleştiğinde, transit Satürn 16° Boğa’daydı, yani Türkiye’nin tepe noktası derecesine yakındı; transit Mars 16° Akrep’teydi, Türkiye IC’sine yakındı. Bu ikisi karşıt açı yaparak Türkiye haritasının tam yer-yön eksenini tetikledi. Sonuç, ülkenin merkez üssü diyebileceğimiz Marmara bölgesinde büyük bir sarsıntı oldu. Aynı şekilde 1939 Erzincan depreminde de transit Satürn 2° Boğa’da, Türkiye natal Satürn’ü 2° Akrep’te idi; yani Satürn karşıt Satürn durumu mevcuttu. Bu, ülke için karmanın döndüğü zor bir sınav getirir. 1939’da genç Cumhuriyet, Satürn karşıtıyla (ilk Satürn Yarım Döngüsü) sınanmış ve büyük bir felaketle karşılaşmıştı.

  • Satürn Döngüleri: Türkiye’nin natal Satürn’ü Akrep burcunda erken derecelerdedir (2° Akrep). Satürn’ün yaklaşık 29-30 yıllık döngüsü, ülkede önemli olaylara denk gelmiştir. 1953-54 civarında Satürn Türkiye’nin Satürn’üne döndüğünde (ilk Satürn dönüşü), 1953 Gönen-Yenice depremi (M7.2) meydana geldi. 1982 civarında ikinci Satürn dönüşü yaşandığında, hemen öncesinde 1981 yılında Erzurum’da büyük çığ felaketi, 1983’te Erzurum depremi gibi olaylar yaşandı. 2011 yılı üçüncü Satürn döngüsüne denk gelir; bu dönemde 2011 Van depremi oldu ve aynı yıl büyük toplumsal olaylar (terör saldırıları, seçimler vs.) gerçekleşti. Bu örüntü, Satürn’ün Türkiye’ye her döndüğünde (yaklaşık 29-30 yıl arayla) ülkenin ağır sınavlar verdiğini göstermektedir. 2011’deki Satürn dönüşü haritasında Satürn Terazi’de idi; transit Satürn, Türkiye natal Satürn’üne 2011 Ekim’inde tam kavuşum yaptığında Van depremi (23 Ekim) oldu. Bu kesin bir döngü bağlantısıdır. Bundan sonraki Satürn dönüşü 2040 civarında olacaktır (ki astrolojik öngörülerde o dönem için de yine kritik sınavlar öngörülebilir).

  • Uranüs Döngüsü: Uranüs, ülke haritasında Balık burcunda 18 derecededir. 84 yıllık döngüsü gereği, 2007-2008 yıllarında transit Uranüs Balık’ta natal Uranüs’ün üzerinden geçti (Uranüs dönüşü). Bu dönem, Türkiye’de deprem açısından değil ama siyasi açıdan önemli (2007 cumhurbaşkanlığı krizi, e-muhtıra, 2008 ekonomik sarsıntıları) olaylar oldu. Uranüs dönüşü deprem konusunda belirgin bir etki göstermemiş olsa da, yarım döngüsü ilginç bir zamanlama sunuyor: 1967-1968 yıllarında Uranüs Başak burcunda natal Uranüs’e karşıt konumdaydı. 1967 Adapazarı (M7.1) ve 1966 Varto (M6.9) depremleri bu döneme denk gelmiştir. Yani Uranüs karşıtlığı (ani değişimler gezegeni, ülke Uranüs’üne karşı durduğunda) büyük sarsıntılar getirmiş olabilir. Bir sonraki Uranüs karşıtlığı 2051-52’de gerçekleşecek (Uranüs Başak’ta iken).

  • Ay Düğümleri Döngüsü: Türkiye’nin natal Ay düğümleri İkizler/Yay aksındadır (kuzey düğüm ~19° İkizler, güney düğüm ~19° Yay). Ay düğümleri 18.6 yılda aynı pozisyona döner. 1942, 1961, 1980, 1999, 2018 yılları düğümlerin İkizler/Yay aksına geldiği yıllardır. Bu yıllardan 1942 (Erbaa-Niksar depremi), 1999 (İzmit depremi) açık şekilde büyük depremlerin olduğu yıllardır. 1980 civarında deprem olmamakla birlikte o dönem büyük toplumsal sarsıntı (1980 Darbesi) yaşanmıştır. 2018’de de deprem değil ama ekonomik kriz ve yönetim sistemi değişikliği gibi “kader dönümü” olaylar oldu. Bu durum, Ay düğümlerinin Türkiye’nin kadersel değişimlerinde rol oynayabileceğine işaret eder. Yakın gelecekte düğümler tekrar İkizler/Yay’a 2037-38’de gelecek; bu dönemde de benzer risklerin olabileceği öngörülebilir.

  • Mars ve Volkanik Noktalar: Türkiye haritasında Mars İkizler burcunda 27°’dedir. Mars, ülkelerin haritalarında orduyu, mücadeleyi ama aynı zamanda doğal afetlerde açığa çıkan enerjiyi de temsil eder. Transit Mars Türkiye’nin natal Mars’ına sert açı yaptığında (kare, karşıt) dönemlerde dikkat çekici olaylar olmuştur. Örneğin, 1999 depremi esnasında transit Mars 16° Akrep’teydi; bu, natal Mars’a yaklaşık 150° (quincunx) açıydı – uyumsuz bir açı olsa da enerji boşalmasına işaret edebilir. 2011 Van depremi sırasında transit Mars Aslan’da idi, natal Mars’a 60° uyumlu açı yapıyordu ancak transit Mars o sırada Regulus yıldızı üzerindeydi ki bu da büyük olaylara gebe bir semboldür (Regulus üzerindeki Mars, “kriz yönetimi” teması verir). 2023 depremi esnasında transit Mars 11° İkizler’deydi, Türkiye natal Ay’ına yakın (Ay 12° Yengeç) ve natal Mars’ına kavuşuma ilerliyordu (bir ay sonra kavuşacaktı). Yani Mars, 2023’te ülkedeki Ay (halk) ve Mars (enerji) göstergelerini uyararak hareket etti. Bu tür detaylar, ulusal haritaya gelen transitlerin depremin etkilerini nasıl yansıtabileceğine dair fikir vermektedir.

  • Güneş ve Tutulmalar: Türkiye’nin natal Güneş’i 5° Akrep’te, Satürn’ü 2° Akrep’tedir (hatta bazı kaynaklar Satürn 0° Akrep der). Dolayısıyla Akrep burcunun ilk dekanında bir Güneş-Satürn kavuşumu vardır. Güneş tutulmaları bu derecelere yakın olduğunda (Akrep’in ilk 5-10 derecesinde), Türkiye’de önemli olaylar tetiklenebilir. Örneğin, 3 Kasım 2013’te 11° Akrep’te Güneş tutulması oldu; o hafta Van bölgesinde 5.6 büyüklüğünde deprem meydana geldi (küçük çaplı olsa da dikkat çekti). 25 Ekim 2022’de 2° Akrep’te Güneş tutulması gerçekleşti; birkaç ay sonra 2023 Şubat felaketi yaşandı. Benzer şekilde geçmişte 22 Ekim 1976’da 28° Terazi’de (yani 2° Akrep’e yakın) Güneş tutulması vardı, yaklaşık bir ay sonra 24 Kasım 1976 Van depremi meydana geldi. Bu örnekler, Türkiye’nin Güneş/Satürn bölgesini tetikleyen tutulmaların ardından deprem riskinin artabileceğini göstermektedir.

Yukarıdaki analiz, Türkiye’nin doğum haritasındaki bazı noktaların (özellikle Akrep-Boğa ekseni, natal Satürn/Güneş kavuşumu, natal Mars ve Ay’ın bulunduğu dereceler) sismik hassasiyet noktaları olabileceğini düşündürmektedir. Elbette ki bunlar kesinlik arz etmez; ancak geçmiş veriler, belirli transitlerin ve tutulmaların ülkenin yaşadığı felaketlerle anlamlı bir eşzamanlılık sergilediğini ortaya koymaktadır.

Yakın Geleceğe Bakış: 2024 ve Sonrası İçin Astrolojik Risk Dönemleri

Astrolojik göstergeler geleceğe dönük olarak da bazı “riskli zaman pencereleri” sunabilir. Türkiye’nin haritası ve genel gezegen döngüleri göz önüne alındığında, önümüzdeki birkaç yıl içinde dikkat çekici astrolojik durumlar şöyle öne çıkıyor:

  • 2024 – Jüpiter-Uranüs Kavuşumu (Boğa Burcunda): Mayıs 2024 civarında Jüpiter ile Uranüs Boğa burcunda kavuşum yapacaklar. Bu kavuşum yaklaşık 14 yılda bir gerçekleşir ve dünya genelinde sürpriz gelişmelerin, ani büyümelerin veya şokların işaretçisi olabilir. Boğa burcu toprak elementidir, yeryüzünü simgeler. Jüpiter büyütücü, Uranüs sarsıcı etkisiyle, bu kavuşum döneminde jeolojik aktivitenin artabileceğinden endişe eden astrologlar vardır. Özellikle Türkiye’nin haritasında Boğa burcu tepe noktası civarına denk geldiği için, 2024 ilkbahar-yaz döneminde yer hareketliliğine karşı tedbirli olunması önerilebilir. Bu dönem, 1939-1942 arasında Boğa burcundaki Satürn-Uranüs kavuşumunu hatırlatmaktadır (o dönem Kuzey Anadolu’da bir deprem dizisi yaşanmıştı). Jüpiter-Uranüs kavuşumu da benzer şekilde bir tetikleyici olabilir.

  • 2025 – Satürn Balık, Neptün Koç Geçişi: 2025 yılının ilk yarısında Satürn Balık burcunda ilerlerken Neptün Koç burcuna geçiş yapacak (Mayıs 2025). Satürn ve Neptün’ün ardışık burç değiştirmeleri, toplumsal ve doğal olaylarda bir dönüm noktası oluşturabilir. Satürn Balık’ta iken (2023-2025 arası) su elementinde olduğundan, depremlerden ziyade su kaynaklı afetler (sel, tsunami, deniz altı depremleri) konusunda uyarı getirdi denebilir. 2025’te Satürn Balık’ın son derecelerindeyken, Türkiye’nin natal haritasındaki Mars (27° İkizler) ve Ay (12° Yengeç) gibi noktalara açıları olacak. Özellikle 2025 Mart civarı Satürn 27° Balık’tan Türkiye Mars’ına kare yaptığında, askeri veya doğal bazı stresler görülebilir. Deprem açısından bakarsak, 2025 yazında tutulmalar Koç-Terazi eksenine kayacak. Türkiye’nin natal Plüton’u Yengeç’te olduğundan, Koç-Terazi düğüm geçişleri natal Plüton’a kare oluşturacak (2025-26’da). Bu da derinlerdeki enerjilerin uyanmasını simgeliyor olabilir.

  • 2026-2027 – Uranüs İkizler, Satürn Koç: Uranüs 2025-26’da İkizler burcuna geçmiş olacak, Satürn ise Koç burcunda seyredecek. 2026’da Satürn ve Uranüs arasında 60°’lik uyumlu bir açı olacak, büyük bir sert açı olmaması nispeten rahatlatıcı. Ancak 2027-2028’e gelindiğinde Satürn Boğa burcuna ilerleyecek ve Uranüs İkizler – Satürn Boğa arasında 45°’lik yarı kare (ve 2028’de Satürn-Urnanüs karesi) oluşabilir. 2028 civarı astrolojik olarak kritik çünkü Satürn Boğa burcuna gelerek Türkiye’nin MC’sine yaklaşacak, Uranüs de İkizler’de Türkiye’nin natal Mars’ına doğru gelecek. 2028-2029’da Satürn-Uranüs yeniden kare açıda olacaklar (tıpkı 2021’de olduğu gibi). Bu dönemin Türkiye ve dünya için sismik açıdan hareketli olabileceğini öngören astrologlar vardır. Özellikle 2029, Türkiye Cumhuriyeti’nin Plüton döngüsünde (Plüton’un 106-248 yıl arası değişen bir döngüsü var; 1923’te Plüton Yengeç’teydi, 2029’da Oğlak sonunda/ Kova başında olacak, yani karşıt konuma yaklaşıyor) önemli bir yıl olacak. Plüton karşıtı, ülkelerin derin sınavlar verdiği bir süreçtir.

  • Eclipse (Tutulma) Dönemleri: Türkiye’yi özellikle etkileyebilecek tutulma hatları da önümüzdeki yıllarda mevcut. Örneğin, 2 Ağustos 2027’de Kuzey Afrika-Ortadoğu hattında gerçekleşecek tam güneş tutulması, Türkiye’nin güney bölgelerine yakın geçecek. Bu tutulmanın derecesi Aslan burcunda (~10° Aslan) olacak ki Türkiye’nin natal haritasında Aslan burcu yükselen ve Neptün burada. Bu dönemde (2027 yazı) Ortadoğu’da astrolojik olarak büyük olaylar bekleniyor; kimi astrologlar jeopolitik çalkantılar dese de, aynı zamanda sismik hareketlilik de söz konusu olabilir. Yine 12 Ağustos 2026’da İspanya-Güney Avrupa hattında bir tam güneş tutulması olacak (20° Aslan civarı). Bu da Türkiye’yi dolaylı etkileyebilir. Özellikle Akdeniz fay hatları bu dönemde aktifleşebilir.

  • Kozmik İpuçları: 2024-2030 aralığı, Pluto’nun Kova burcuna geçişi (2023-24), Neptün’ün Koç’a geçişi (2025), Uranüs’ün İkizler’e geçişi (2025-26) gibi “çağ değişimi” diyebileceğimiz büyük döngülerin yaşandığı bir zaman dilimi. Tarihsel olarak bu tür dönemlerde (örneğin 1845-1850 civarında benzer büyük geçişler yaşanmıştı: Uranüs Boğa’dan İkizler’e, Neptün Kova’dan Balık’a, Pluto Koç’a geçmişti, o dönemde de 1848 devrimleri, 1855 Japonya depremi gibi olaylar görülmüştü) hem toplumsal hem doğal çalkantılar artabilir. Dolayısıyla 2020’lerin ikinci yarısı, astrolojik açıdan “dönüşümün kaçınılmaz olduğu” bir süreç olacak gibi duruyor. Türkiye için de bu süreç, belki depremler belki başka krizler şeklinde tezahür ederek ülkeyi kökten değişimlere itecek. Özellikle Pluto’nun Kova transiti (2023-2044) Türkiye’nin haritasında 7. evden 8. eve geçişle bağlantılı; bu da ülkenin ölüm-yeniden doğum temalarını, ortak kaynakları, borçları ve krizleri yöneten alanını vurgulayacak. Pluto 2030’larda Türkiye natal Pluto’suna karşıt yapmaya yaklaşırken (Pluto Yengeç 13° vs Pluto Oğlak/Kova 13°), belki de yüzyılın en büyük dönüşüm sınavlarıyla karşılaşılacak. Umulur ki bu dönüşümler en az kayıpla ve bilinçli yönetimle atlatılır.

Karmik ve Spiritüel Yaklaşımlar

Depremler gibi büyük felaketler, astrolojik olarak sadece fiziksel düzlemde ele alınmaz; aynı zamanda karmik (kadersel) ve spiritüel (ruhsal) anlamları olduğuna da inanılır. Bu bakış açısına göre, gezegenlerin sert açıları ve tutulmalar, sadece jeolojik olayları tetiklemez, aynı zamanda kolektif insanlığın ve o bölgenin ruhsal tekamülünde önemli dersleri açığa çıkarır.

Karmik Astroloji perspektifinden, Türkiye’nin yaşadığı büyük depremler birer karma çözülmesi veya ruhsal arınma olarak görülebilir. Örneğin:

  • 1939 Erzincan depremi, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu sonrası genç ülkenin belki de geçmiş acı karmalarının temizlenmesi için yaşadığı bir sınav gibidir. Satürn’ün ülke haritasında karşıt konuma gelmesi (Satürn karşıt Satürn), önceki nesillerin biriktirdiği karma borçlarının ödenmesi olarak yorumlanabilir. Deprem sonrasında ülke dayanışma içinde yaralarını sararken, bu süreç ortak acılardan doğan birleştirici bir bağ yaratmıştır. Karmik açıdan, acı kolektif bilinçte bir bağ kurar ve ruhsal büyüme sağlar.

  • 1999 Marmara depremi, 20. yüzyılın sonunda Türkiye’nin büyük bir arınmadan geçmesi olarak düşünülebilir. Astrolojik olarak o yıl yaşanan büyük tutulmalar ve gezegen dizilimleri, “kader çarkının dönmesi” şeklinde tarif edilmiştir. Özellikle Ay düğümlerinin (kader noktaları) Aslan-Kova aksında olması, milletin egosunun (Aslan) ve kolektif bilincinin (Kova) dengelenmesi dersini ortaya koydu. Bu felaket, Türkiye’de birçok şeyin değişmesine vesile oldu; toplumda deprem bilinci gelişti, yönetmelikler yenilendi, ayrıca manevi olarak insanlar hayatın geçiciliğini idrak etti. Karmik bakış, bu tür felaketlerin ruhsal uyanış getirebileceğini söyler. Nitekim 1999 sonrası Türkiye’de spritüel arayışlar, metafizik konulara ilgi belirgin biçimde artmıştır.

  • 2023 Kahramanmaraş depremleri de karmik açıdan ülkenin güneydoğusuna yönelik bir arınma olarak ele alınabilir. Bu bölge, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, çok savaşlar ve acılar görmüştür. 2023’te Satürn ülkenin yükselenine yaklaşırken, adeta “kaderin demir yumruğu” inmiş ve bu bölgede büyük bir değişim başlatmıştır. Karmik olarak burada belki de atalarımızın veya kolektif bilincimizin çözmesi gereken bir ders vardı. Deprem sonrasında 85 milyon insanın yardımlaşma için seferber olması, dünya çapında bir dayanışma enerjisinin akması, karmanın dönüşümünün pozitif yönüdür. Yani acı bir olay, kalpleri açarak sevgi ve yardımlaşma karmasını yükseltmiştir.

Spiritüel yaklaşımlar ise, gezegenlerin sadece fiziksel etkiler değil aynı zamanda sembolik rehberler olduğunu vurgular. Örneğin, Plüton bir bölgede etkin olduğunda (transit olarak önemli bir noktaya geldiğinde), o bölgeye bir “ölüm ve yeniden doğuş” enerjisi getirir. Bu illa ki fiziksel ölüm olmayabilir, ama eski yapılar yıkılır, yerine yenileri doğar. 1999 depremi sonrası Kocaeli ve çevresi yeniden imar edilerek doğdu; 2023 sonrası 11 ilimiz yeniden inşa edilecektir. Bu dönüşümde Plüton’un Oğlak burcundaki son derecelerinin etkisi inkâr edilemez. Plüton Oğlak burcunda (2008-2023) tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de eski yapıların, hükümet sistemlerinin, binaların yıkılıp dönüşmesini getirdi. 2023 ile birlikte Plüton’un Kova’ya geçmeye başlaması, yeni bir düzenin filizleneceğini gösteriyor. Ancak bir şeyin filizlenmesi için, toprağın sarsılıp havalanması gerekir. Bu metaforik anlatım, maalesef gerçekte de toprağın sarsılmasıyla (depremle) gerçekleşiyor.

Satürn ise karmanın efendisi olarak dersleri ve sınavları getirir. Türkiye’nin Satürn döngülerine paralel yaşadığı zorlayıcı olaylar (darbeler, depremler, ekonomik sıkıntılar) birer öğretmendir. Spiritüel olarak Satürn, kolektife disiplin ve sorumluluk bilinci aşılar. 1999 depremi Satürn Boğa’dayken oldu – Boğa maddi güvenliktir; Türkiye halkı malın-mülkün fani olduğunu, “anı yaşamak” gerektiğini öğrendi. 2023’te Satürn Kova’dayken oldu – Kova toplum ve insani değerlerdir; bu sefer de ülke, birlik olmayı, ayrım gözetmeden yardım etmeyi öğrendi. Her Satürn sınavı ardından, ruhsal olarak bir seviye atlanır.

Ay düğümleri ve tutulmalar da karmanın işleyiş mekanizmalarıdır. Tutulmalar zamanı, evrende adeta “kaderin reset tuşu”na basılır. Eski enerjiler temizlenir, yeni yol haritaları çizilir. 1939, 1999, 2023 gibi yıllarda yaşanan büyük depremler, güçlü tutulma hatlarına denk gelmiştir – sanki yerküre de bu reset’in bir parçası olmuştur. Spiritüel olarak, bu dönemlerde vefat eden binlerce insanın bir nevi “ruh anlaşması” ile bu planı seçtiği, kolektif insanlık için bir fedakarlık yaptığı bile bazı spiritüel öğreticilerce dile getirilir. Yani acı çeken ruhlar, bizlere birlik ve sevgi dersini vermek için bunu deneyimlemiş olabilir. Bu elbette metafizik bir görüştür ve maddi gerçeklikle izahı zor. Ancak felaketlerin ardından gelen büyük uyanış dalgaları bu görüşü destekler niteliktedir.

Sonuç olarak, karmik/spiritüel perspektifte depremler; gaia’nın (Dünya’nın) enerjisini dengeleme, negatif birikimleri boşaltma süreçleridir. Astrolojik göstergeler bu süreçlerin zamanlamasını ve temasını verir. Örneğin bir Satürn-Plüton açısı varsa, karmanın ağır temizliği vardır; bir Uranüs etkisi varsa ani uyanış vardır; Neptün etkisi varsa kurban bilinci ve teslimiyet dersi vardır. Türkiye’nin yaşadığı her büyük deprem sonrası, toplum bilincinde bir dönüşüm olmuş, devlet mekanizmalarında düzenlemeler yapılmış, nesiller arası aktarılan bazı korkularla yüzleşilmiştir. Bu yönüyle, astrolojik etkiler hem fiziksel hem ruhsal düzlemde kendini göstermektedir.

Astrometeoroloji: Atmosferik Olaylar ve Depremler İlişkisi

Astrometeoroloji, astrolojinin hava olaylarını inceleyen alt dalıdır. Gezegen ve yıldız konumlarının atmosferik sistemler (hava durumu, fırtınalar, yağış, basınç sistemleri vs.) üzerindeki etkilerini araştırır. Peki atmosferik olaylar ile depremler arasında bir bağlantı var mıdır? Bazı teoriler ve gözlemler bu konuda ilginç veriler sunuyor:

  • Hava Basıncı ve Deprem Tetiklenmesi: Çok güçlü alçak basınç sistemleri (örneğin kasırgalar, tayfunlar) geçtikten sonra, o bölgede bazen küçük ölçekli depremlerin tetiklendiği gözlenmiştir. Bilimsel açıdan, ani basınç değişimleri yer kabuğunda mikro düzeyde gerilim değişikliği yaratabilir. Astrometeorolojik olarak, büyük bir fırtınayı tetikleyen gezegen dizilimleri varsa, aynı dizilimler dolaylı olarak deprem oluşumuna da katkı yapıyor olabilir. Örneğin 2011 Japonya depreminden birkaç gün önce Pasifik’te muazzam bir fırtına sistemi gözlenmişti. Yine 1999 depreminden hemen önce sıcak ve durgun bir hava (yüksek basınç alanı) ve akabinde değişen meteorolojik koşullar rapor edilmiştir.

  • Typhon Miti ve Atmosfer-Yer İlişkisi: Typhon mitolojik olarak hem fırtınaların hem de depremlerin kaynağı olan canavardı. Astrolojide Typhon asteroidi de bu ikili etkiyi sembolize eder (Asteroid | PDF). Bu, insanoğlunun binlerce yıldır fırtına (atmosfer) ile deprem (yer) arasında bir bağlantı kurduğunu gösterir. Typhon asteroidi haritada etkin olduğunda genellikle kasırgalar veya depremler gibi felaketler olabilmektedir. Örneğin, 2005’teki Katrina Kasırgası zamanında Typhon önemli açılar yapıyordu; 2023 Türkiye depreminde de Typhon ufka yakın konumdaydı. Bu, astrolojik sembolizmin atmosfer ve yer olaylarını tek potada erittiğine bir işarettir.

  • Elektromanyetik Alan ve İyonosfer: Depremlerden hemen önce bazen atmosferde garip ışıklar (deprem ışıkları) veya iyonosferik dalgalanmalar tespit edilir. Güneş etkinliği (güneş rüzgarları) iyonosferi etkileyebilir. Astrometeoroloji, gezegen pozisyonlarıyla güneş etkinliği arasındaki bağı da inceler. Örneğin bazı çalışmalar Jüpiter ve Satürn’ün belli dizilimlerde Güneş’te daha fazla leke/faaliyet olduğunu, bunun da Dünya’da hem hava hem deprem olaylarına etki edebileceğini öne sürer ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). 2023 Şubat’ında depremden günler önce güçlü bir aurora (Kuzey Işıkları) fırtınası yaşanmış olması, güneş kaynaklı elektromanyetik etkinliklerin yer manyetik alanını, oradan da atmosferi ve belki yer kabuğunu etkilemiş olabileceği şeklinde yorumlandı. Bu elbette spekülatif, ancak astrometeoroloji böyle çok disiplinli bir bakış açısı sunar.

  • Atmosferik Nem ve Radon Salınımı: Bazı jeofizikçiler, deprem öncesi havadaki radon gazı artışının bulut oluşumlarını etkilediğini ve anormal bulut desenleri yarattığını belirtmiştir. Hatta uzaydan çekilen görüntülerde, büyük depremlerden önce o bölge üzerinde tuhaf bulut oluşumları rapor edilmiştir. Astrolojik olarak, deprem öncesi eğer Su elementi vurgusu (Balık, Yengeç, Akrep burçlarında gezegen birikimi) varsa, havadaki nem ve bulutluluk anormallikleri dikkat çekebilir. Örneğin 1999 depremi yaz ortasında olmasına rağmen deprem sabahı havada garip bir nem ve bulut kokusu hissedildiği, insanların bunu fark ettiği anlatılır. Bu belki de radon salınımının nemi yoğunlaştırmasıyla ilgiliydi. Astrolojik haritada 17 Ağustos 1999’da Neptün (nem ve gaz gezegeni) Kova burcunda ve Ay düğümleriyle açıdaydı; Neptün’ün bu şekilde etkin olması, radon/nem bağlantılı ipuçlarına bir örnek olarak verilebilir.

  • Hava Durumu Öngörüsü Yapan Astrolojik Teknikler: Astrometeoroloji alanında uzman astrologlar, giriş haritaları (mevsim başlangıcı haritaları) ve ay fazı haritaları ile hava olaylarını öngörmeye çalışırlar. Örneğin bir giriş (ekim) haritasında Venüs su burcunda ve ufukla sert açıda ise bol yağış; Mars hava elementinde ve sert açılarda ise fırtına rüzgarları beklenir (Astroloji ile hava olaylarını tahmin etme) İlginç bir şekilde, benzer yöntemlerle bazı astrologlar deprem işaretlerini de aramıştır. Özellikle giriş haritalarında Satürn, Uranüs ve Mars’ın yerleşimleri incelenerek o üç aylık dönemde deprem potansiyeli yüksek bölgeler saptanmaya çalışılır. Örneğin 2023 Kova burcu (Şubat) giriş haritasında Türkiye için Mars IC (dördüncü ev) bölgesindeydi ve Uranüs tepe noktasına yakındı. Bu, astro-meteorolojik olarak yer hareketlerini (dördüncü ev yerküreyi temsil eder) vurguluyordu. Aynı haritada Venüs-Jüpiter kavuşumu olması ise havanın o dönem açık/soğuk olabileceğini gösteriyordu (nitekim deprem zamanı havalar çok soğuktu). Bu gibi çalışmalar henüz deneyseldir fakat astrometeoroloji ile astro-seismoloji arasında bir köprü kurma çabası vardır.

  • Deprem ve Hava Koşulları Efsaneleri: Halk arasında da “deprem havası” diye tabir edilen bir durum vardır – genellikle deprem öncesi durgun ve ağır bir hava hissedildiği söylenir. Astrolojik olarak bu durgunluk, gezegenlerin bir burçta yoğunlaştığı (stellium) veya retrograd gezegenlerin çok olduğu dönemlerde yaşanır. 1999 Ağustos’unda birçok gezegen retrogradda idi ve tutulma öncesi durgun bir atmosfer rapor edildi. 2023 Şubat’ında ise gökyüzünde tüm gezegenler ileri konumdaydı ama dolunay nedeniyle hava elektrikliydi. Astrometeoroloji, bu tür gözlemleri sistematik hale getirmeye çalışır.

Özetle, astrometeorolojik referanslar bize atmosfer ve yer olaylarının bir bütün olduğunu, astrolojik göstergelerin bu ikiliyi birlikte işaret edebildiğini anlatıyor. Büyük fırtınalar, kasırgalar, sert hava değişimleri bazen büyük depremlerin habercisi veya tetikleyicisi olabiliyor. Astrolojik olarak, eğer bir dizilim hem fırtına göstergesi (örneğin Merkür-Mars sert açısı = fırtına rüzgarı (Astroloji ile Hava Olaylarını Tahmin Etme.pdf)) hem de deprem göstergesi (Mars-Uranüs sert açısı = sarsıntı) ise, iki olay bir arada yaşanabilir. Tarihsel olarak da örnekler mevcut: 17 Ağustos 1668 Büyük Anadolu Depremi sırasında bölgede hem deprem hem gökyüzünde olağan dışı hava olayları kaydedilmiştir. Günümüzde bu konular daha bilimsel yöntemlerle incelenmeye başlanmıştır. Sonuçta, astrolojinin bütüncül bakışı, gök (hava) ile yerin (deprem) etkileşimde olduğunu, “mikrokozmos ile makrokozmos birdir” ilkesini hatırlatır niteliktedir.

Sonuç

Türkiye’nin son yüz yıldaki büyük depremlerini astrolojik açıdan incelediğimizde, birçok anlamlı gökyüzü kombinasyonunun bu olaylara eşlik ettiğini görmekteyiz. Tutulmalar, gezegen kavuşumları ve sert açı kalıpları gibi göstergeler, adeta yerkürenin vereceği tepkileri önceden haber veren kozmik sinyaller gibidir. Örneğin 1999 Güneş tutulmasının ardından gelen Marmara Depremi, 2023 Dolunay’ının hemen ertesinde gelen Kahramanmaraş depremleri astrolojik anlamda bu ilişkiyi çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Aynı şekilde, Satürn ve Uranüs gibi gezegenlerin sert etkileşimde oldukları döngüler, Türkiye’de (ve dünyada) deprem aktivitesinin göreceli olarak arttığı dönemlere denk gelmektedir.

Öte yandan, akademik araştırmalar gezegen dizilimleri ile depremler arasında nedensel bir bağ kurmakta ihtiyatlı davranır. Deprem olasılığını belirleyen başlıca unsurlar jeolojik yapılar, fay hatlarındaki gerilim birikimi ve yer bilimsel süreçlerdir. Astroloji ise bu süreçlerin zamanlaması ve senaryosuna dair ipuçları sunar. Bir benzetme yaparsak: Astrolojik göstergeler hava durumundaki bulutlara benzer; bulutları gözleyerek yağmur ihtimalini anlarsınız ama kesin yağacak diyemezsiniz. Yine de bulutlar önemlidir, çünkü yağmur genelde bulut varken yağar. Aynı şekilde, büyük depremlerin çoğu da belirli astrolojik “bulutlar” varken olmaktadır. Bu raporda alıntılanan bazı kaynaklar da (örn. Andrew Bevan’ın öngörüleri, SCIRP makalesi) bu bakış açısını desteklemektedir (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ).

Türkiye’nin astrolojik haritasına göre, önümüzdeki yıllarda da bazı zorlu döngüler deneyimleyeceğiz. Özellikle 2024’te Jüpiter-Uranüs kavuşumu, 2025-26’da gezegenlerin burç değiştirmesi, 2028 civarı Satürn-Uranüs karesi gibi dönemler, sismik ve toplumsal enerjinin yüksek olabileceği zamanlar. Bu, illa ki büyük deprem olacak demek değildir; belki de bu enerji başka şekillerde açığa çıkacaktır (toplumsal dönüşümler, ekonomik dalgalanmalar gibi). Ancak astroloji bize en azından hangi dönemlerin daha kritik olduğunu söyleme imkânı verir. Nitekim, 2023 için birçok astrolog tutulma ve gezegen dizilimlerinden dolayı zor bir yıl öngörüyordu; maalesef bu öngörüler gerçek oldu.

Son olarak, astrolojinin karmik ve spiritüel yönü bize şunu hatırlatır: Biz insanlar da yeryüzünün bir parçasıyız. Kolektif bilincimiz, sevincimiz ve kederimiz, gezegenlerin dansıyla senkronize bir ritim izler. Depremler gibi olaylar, bu ritimdeki en ağır notalardır. Her ağır nota sonrası müzik değişir – tıpkı her büyük felaket sonrası toplumun değişmesi gibi. Astroloji, bu kozmik müziği anlamamıza yardımcı olan bir dil olarak bize hizmet etmektedir. Hem bilimsel akıl, hem de ruhsal sezgi ile yaklaşarak, bu dili çözmeye bir adım daha yaklaşabiliriz.

Kaynakça ve Notlar:

  • Depremlerle astrolojik göstergeler arasındaki ilişki üzerine analizler, örnek olay incelemeleri ve öngörüler rapor boyunca özgün bir sentez şeklinde sunulmuştur. Belirtilen alıntılar, ilgili iddiaları destekleyen kaynaklardan derlenmiştir. Örneğin, 1999 tutulması ve deprem ilişkisi Andrew J. Bevan’ın raporundan alıntılarla vurgulanmıştır (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.) (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.). Gezegen dizilimleriyle depremler arasındaki tarihsel örnekler SCIRP çalışmasından referanslandırılmıştır ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Typhon asteroidi gibi konular, astrolojik literatürdeki tanımlarıyla dahil edilmiştir (Asteroid | PDF).

  • Unutulmamalıdır ki astroloji, bilimsel bir kesinlik sunmaktan ziyade sembolik bir yorum sanatıdır. Bu nedenle burada yapılan çıkarımlar, mutlak nedensellik iddiası taşımamaktadır. Amaç, tarihsel veriler ve sembolik göstergeler arasındaki korelasyonlara dikkat çekmek ve bu çok yönlü konu hakkında kapsamlı bir bakış açısı sunmaktır.

  • Bilim insanlarının genel görüşü, “gezegen dizilimleri depreme sebep olmaz” şeklindedir (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...). Ancak bazı araştırmacılar da “göksel ve yersel olaylar eşzamanlı olabilir” diyerek konuyu tamamen göz ardı etmemenin altını çizer ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ). Bu rapor, her iki perspektifi de göz önünde bulundurarak derinlemesine bir değerlendirme yapmayı hedeflemiştir.

  • Son söz olarak, deprem gibi felaketleri en aza indirmenin yolu bilimsel hazırlık ve sağlam altyapıdan geçer. Astroloji ise bizlere bu yolda öngörülebilirlik ufku sağlayabilecek ek bir gözlem penceresi sunar. Bu pencereyi akıllıca ve sorumlu bir şekilde kullanmak, kadim bilgeliği modern bilgiyle harmanlamak insanlığın faydasına olacaktır.

ҩ Kaynaklar:

  1. Bevan, A. J. (1999). Solar eclipse Aug. 11, 1999 and seismic activity – Astronor Astrology. (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.) (Predicts cluster of major earthquakes in the wake of solar eclipse 11.)

  2. SCIRP Journal (2023) – Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes (gezegen dizilimleri ve depremler üzerine çalışma) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes ) ( Astronomical Triggers as a Cause of Strong Earthquakes )

  3. Asteroid Data – Typhon (42355) asteroid meaning (Asteroid | PDF)

  4. Syfy Wire (2018) – No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive earthquakes (bilimsel karşı görüş) (No, the eclipse and a planetary alignment will not cause massive ...)

  5. Diğer astrolojik arşivler, NASA kayıtları ve ulusal gözlemler.

 

Comments


© Tüm İçerikler Telif Hakkına tabidir. İzinsiz kullanılmaz.

  • Youtube
  • TikTok
  • Facebook
bottom of page